26 Kasım 2012 Pazartesi

Bir marka yarattık adı İncir (Figue)



Figue (İncir) markasının yaratıcısı Yiğit Özgür karikatüründen esinlenmiş bu başlıktan hoşlanır mıydı bilinmez ama ben bu markadan hoşlandım. İflah olmaz bohem Rachel Zoe'nun da desteğini alan, ve Stephanie Von Watzdorf tarafından yaratılan bu marka, seyahat etmeyi seven veya çok seyahat etmeyi düşleyen, lüks ve bohem hayat tarzını benimseyen kadınlar için mevsimsiz parçalardan oluşuyor. Bir nevi dolabımdaki parçaları nasıl giysem derdine ışık da tutan stylingiyle Figue ,  farkedilebilir olsa da maalesef yine  pahalı ve ulaşılması zor markalar  kategorisindeki yerini alıyor.

I really like the new brand called Figue which also supported by ultimate bohemian Rachel Zoe. The founder of the brand Stephanie Von Watzdorf would like to create seasonless clothes  for women who travels a lot or would like to travel a lot and enjoy the life style of a bit of luxorious and bohemian. As much as I thought their styling can give an idea of combining your own wardrobe, unfortunately Figue is just another pricey an unaccessible brand in the market.

23 Kasım 2012 Cuma

Farkı yok ki pazartesi ve cumanın


Yine bir cuma geldi. Bu hafta yurtdışından  misafirimize kısa da olsa İstanbul'u ve kültürümüzü tanıtmaya çalıştık, bir Boğaz Turu olsun, bir mantı, midye olsun eksik etmedik. Yeni açılan Lilu Nişantaşı'nı denedik, sigara dumanı altındaki Contemporary Istanbul açılış partisinden firar ettik, yılbaşı öncesi zor da olsa spor ve sağlıklı beslenmeyle detoksa başlayalım kendimize avantaj sağlayalım dedik, umarım sonucunu alırız.

It's Friday again! This week was passed while touring Istanbul with our foreigner friend, exploring new restaurant Lilu Nişantaşı, running away from Contemporary Istanbul's opening party because of smokers inside and starting a new detox programme before Christmas.

Güneşli günler geride mi kaldı bilinmez ama benim bu rahat kıyafetime eşlik eden güzel bir sonbahar günüyle işte yeni kıyafet postu.

Hopefully sunny days not leaving us yet but this outfit post took place in a warm fall day.

Pantolon ve sweatshirt/Pants and sweatshirt: Zara
Gömlek/Shirt:Markasız (No name)
Ceket/Jacket: Mango
Çanta/Bag: Louis Vuitton
Ayakkabılar/Shoes: New Look
Kolye/Necklace: Kenneth Jay Lane for Avon
Gözlük/Sunglasses: Celine




Fotoğraflar için teşekkürler Offnegiysem e gidiyor!
Thanks to Offnegiysem for the pics!

17 Kasım 2012 Cumartesi

Rebellious soul


Sosyalleşmeye fazla daldım da, burayı ihmal mi ettim yine? Merak etmeyin, alışıyorum dengeyi bulacağım.  Her şey fazlasıyla güzel gidiyor, laf aramızda yeni hayatımı çok sevdim. 

Maybe I'm very much into socializing and neglect the blog? Don't worry I'm getting used to it and I'll find the balance. Everything is so good, I really like my new life.


Sosyallik, aktiviteler demişken geçenlerde galada seyrettiğim Coldplay Live 2012'den bahsetmek istiyorum.  Bu film grubun son albümü Mylo Xyloto'nun (İtiraf etmeliyim ki albüm, diğerleriyle karşılaştırıldığında bendeki etkisi biraz zayıftır) dünya turnesinden görüntüler ve grup üyelerinin söylemlerine yer veren film bir Coldplay hayranı olarak beni büyüledi. Fix you, Yellow, Clocks, In my place..  gibi hitleri Stad de France, La Sigalle veya Glastonbury Festivali gibi her müzik severin hayalindeki konser mekanlarında, muhteşem şovlarla izlerken, benim gibi şarkılara eşlik etmekten kendinizi alamayacaksınız.  İyisi mi, If Istanbul Film Festivali'ne gelirse mi izlersiniz, dvd sini mi alırsınız, ne yapıp edin izleyin.

While, talking about socializing and activities, I want to say a few words about Coldplay Live 2012 , band's documentary movie I've seen lately at the premier. It's front and behind the scenes movie from their last album tour called Mylo Xyloto (Ok, I can confess that album has a weaker effect on me than all their past albums). It was a great experience to hear their hits like Fix you, Yellow, Clocks and In my place... from the best venues every music lover dream of like Stad de France, La Sigalle or Glastonbury so see it you won't regret it.

Colplay'in filmindeki renklerden biraz da, İstanbul'dakilere geçiş yapalım ve ne giydiğime bir göz atalım:

From Coldplay's colours to Istanbul ones let's see what I wore lately:

Ceket/Jacket: Zara
Gömlek /Shirt: Elizabeth & James
Pantolon /Jeans: Pull&Bear
Ayakkabı/ Shoes: Mango
Kolye/Necklace:H&M
Bilezik (Yeni) /Bracelet (New): Urban Outfitters
Çanta/Bag: Longchamp
Gözlük/Sunnies: Celiné





12 Kasım 2012 Pazartesi

5. yıldönümü hediyesini kazanan belli oldu


Ticket number: 1003DUUJ8

The ticket number is password for viewing the ticket
Type:Numbers - Pick 1 numbers between 1 and 101. Distinct: no
Description:Atop Time Zone
Drawing:Manually
Created at:2012-11-12 18:45:23
Created by IP:88.235.121.39

Result:

Stat: sum=3, avg=3.00
Drawn at:2012-11-12 18:45:40
Drawn by IP:88.235.121.39
3

Yorumlar bırakıldı, renkler seçildi ve şans 3 numaralı yorumun sahibi Dilan'a güldü, Atop Time Zone'dan bir saatin sahibi oldu. Dilan'ı tebrik ediyor ve iletişim bilgilerini hemen modacadisi@gmail.com a bekliyorum. Katıldığınız için teşekkürler!

Inanamıyorum, ben maraton koştum!

Koşmaya bu sene mart sonu, nisan başı  gibi sevgilimin zoruyla başladım. Duygu'cum yıllardır beni haftasonu koşularına dahil etmek için çok uğraşsa da hiç gitmemiştim, demek ki bana başka türlü bi motivasyon gerekiyormuş. :) Neyse o zamandan beri çok düzenli olmasa da, fırsat buldukça koşuyorum.  Koşmak bedeninize iyi geldiği gibi, zihninizi boşaltmak için de birebir ve her yerde yapabileceğiniz, size hiç bir masrafı olmayan bir spor. Geçen hafta ani bir kararla, arkadaşlarımın etkisiyle,  34. Vodafone İstanbul Avrasya Maratonu'na kaydımı yaptırdım. 8 km lik parkuru hedeflerken oraya katılımın kapanması sebebiyle, kendimi 15 kmlik parkurda buldum. İşte maraton seruvenimiz:


Yıllardır yüzünü göstermeyen biri olarak, karşınıza makyajsız çıkmamın ne kadar doğru bir karar olduğundan emin olmasam da, makyajla spor yapanlardan olmadığımı bilmenizi isterim. Pazar günü startın verileceği 09:00 a, doğru Boğaziçi Köprüsü'ne varıyoruz. Herkes çoktan yerini almış, ben performansımdan endişeli olsam da, zafer işareti yapmaktan geri kalmıyorum.

10 Kasım 2012 Cumartesi

Atop Time Zone'dan hediyeniz var

Hediye vermek güzeldir. Karşınızdakine değer verdiğinizin, onu mutlu etmek istediğinizin işaretidir. Biraz da olsa gülümsetip, sevindirebildiğinizde içinize yayılan sıcaklık ve memnuniyet hissi çok özeldir. Ben de 5. yaşında koca bir kız olan blogumun ve benim sizlere teşekkür edişimi, hoşunuza gideceğini düşündüğüm bir hediye ile taçlandırmak istiyorum.  

İlk hediyemiz Atop Time Zone'dan VWA model RedDot Tasarım ve iF Design ödülleri sahibi akıllı, stil sahibi ve cıvıl cıvıl bir saat. 

Gözlerinizin bu güzel renkleden kamaştığını umarak, izninizle saatiniz hakkında biraz bilgilendirme yapmak istiyorum. Bu saatlerin en büyük özelliği dünyanın neresinde olursanız olun, üzerindeki bezeli çevirerek bulunduğunuz şehrin yerel saatini size vermesi. Hatırladınız mı ben de Londra'ya giderken, bezeli çevirmiştim hop merhaba Londra saati, güle güle saat farkları.  Ben derim ki, bir aşağıdaki adresleri ziyaret edin, saati daha yakından tanıyın ve renk seçiminizi yapın.

Güzel değil mi? Simdi kararınızı vermiş olduğunuzu varsayarak diyorum ki:

*Bu yazının altına ister saatle ilgili, ister blogla ilgili  sadece 1 adet yorumunuzu bırakın, yorumunuzla birlikte websitesinden seçtiğiniz rengi belirtmeyi unutmayın.

*Yorumlarınızı tüm hafta sonu gönderebilirsiniz,  http://randomresult.com/ yoluyla seçilip, 12 Kasım Pazartesi günü  açıklanacaktır.

*Her konuda değişiklik yapma hakkı bendenize aittir.

Artık bu güzel saate kavuşmak için ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. Hadi bakalım çalıştırın parmakları.

İyi şanslar! 


9 Kasım 2012 Cuma

5 yıl oldu bile



Bir yıl daha göz açıp kapayıncaya kadar geçti ve bu blog 1 yaşına daha girdi. Bu kadar süreceğini tahmin etmediğim, Moda Cadısı artık 5 yaşında.  Her sene olduğu gibi yine sizlere, bana katlandığınız için teşekkür ederken, minnetimi biraz olsun  göstermeye çalışacağım.

Birlikte nice 15, 25 yıllara deyip, sizleri kocaman öpüyorum!

Again one year is down fast and my blog is now 5 years old. I really didn't think I could do it that long but here's my 5th blog anniversary. Like every year I want to thank you and show my graditude with a little surprise. (Sorry only for Turkish readers )

To 15th, 25th year anniversaries together!

Big kisses!


From Scotland with love



Kısa İskoçya seyahatimizde tarihi bir ev olan Meldrum House'da kaldık. Ana binada düğün grubu olması sebebiyle yer olmamasına rağmen, ahırlardan restore edilen bölümdeki 401 numaralı odamız fazlasıyla hoş ve konforlu idi.

In our short Scotland trip we stayed at an old house called Meldrum House. The main building was full because of a wedding group, our  room 401, converted from stables, was extremely nice and comfortable.


Ben bu Highland cinsi ineklere kahkulleri sebebiyle bayılıyorum, bir de bana doğru dönselerdi :).

I'm really in love with these Highland cows with their bangs. I wish they turned to me while shooting them.




Kahvaltıdaki ekose giymiş reçeller tam fotoğraflıktı.

These cute wee jams in tartan deserved a picture taken.




Sevgilimin kızkardeşinin veda partisinde fosforik ve fantastik ben, Junky Styling'den aldığım London Fashion Freak tişörtümle pek mutlu görünüyorum, değil mi?

My boyfriend's sister held a home party as their farewell to Australia. Don't I look so happy in my London Fashion Freak tee (From Junky Styling) in this very neon and psychedelic environment? 

Modanın 2013 kıyamet alametleri



Aktüel dergisi 2013 kışında hangi trendleri uygularken dikkatli olalım dedi, ben dahil bloggerlardan, moda yazarlarından, tasarımcılardan görüş aldı. Benim bölümüm burada, gerisini okumak için Aktüel nerede biliyorsunuz. Teşekkürler Aktuel!

I was featured at Aktuel mag regarding not to do's on this season with along other bloggers, fashion writers and designers. Thanks Aktuel! 

5 Kasım 2012 Pazartesi

Kısa bir aradan sonra devam

İyi haftalar! Arada hayat değiştiren bir olay olduğu için blogun akışı başka bir yöne kaydı ama bu konuyla ilgili son kez olarak sizinle bir şey paylaşmak istiyorum. Facebook'ta durumu yazdığımda, konuya ilişkin pek çok yorum geldi. İçlerinden bir tanesi de, çok sevdiğim Styleseeking Zurich blogunun Neslihan'ıydı, benim durumumu ve nasıl hissettiğimi çok güzel özetleyen bir alıntı paylaşmıştı, o yüzden sizin de görmenizi istedim. Buradan ona "Neslihan'cım çok iyi geldi, çok teşekkürler" demek istiyorum. (Metin İngilizce ama kusura bakmayın):

 “That is why it is so important to let certain things go. To release them. To cut loose. People need to understand that no one is playing with marked cards; sometimes we win and sometimes we lose. Don't expect to get anything back, don't expect recognition for your efforts, don't expect your genius to be discovered or your love to be understood. Complete the circle. Not out of pride, inability or arrogance, but simply because whatever it is no longer fits in your life. Close the door, change the record, clean the house, get rid of the dust. Stop being who you were and become who you are.” Paulo Coelho, The Zahir 



Neyse şimdi Londra notlarımın son bölümüyle hayata ve bloga kaldığımız yerden devam edelim. 






31 Ekim 2012 Çarşamba

Kadehimi yeni baslangiclara kaldiriyorum!




Dun basima hayatimda bir ilk geldi. Kovuldum! Evet, hem de 12 senedir calistigim yerden. Kesin bir sebebi var mi bilmiyorum ama cabuk ve acisiz oldu diyebilirim.  Yara bandini cekmek gibi, hemen bitti. Aslinda ben, o bir aylik Antalya esareti donemimde kafamda zaten bitirmistim, yoksa toplanti odasindan sevincle 'hey kovuldum' diye cikar miydim?  Sanmiyorum, demek ki onlar da hissetmisler, duygularimiz karsilikliymis.

Bu sabaha donelim. Insanin 12 sene sonra gidecek bir isi olmamasi biraz garip ama ben bu sabah sevincle uyandim ve kesinlikle hafiflemistim. Genelde bir seyi kotu sonlandirana kadar goturmek gibi bir huyum var benim, guvenligi seven kahrolasi bir yengec olup, bazen kalmam gerekenden fazla kaliyorum. Neyse, simdi hayatimda yeni bir sayfa acildi, oncelikle issizligimin tadini cikartacagim. Gec kalkacagim, saat 11:00' de Macka Parki'inda kosuya cikacagim, hafta icinin boslugunu doya doya degerlendirecegim. Sonra? Sonrasini ben de su an bilemiyorum, bana da surpriz olacak.

Hayatimdaki bu yeni sayfanin etkileri eminim ki bloga da yansiyacak, bazi seyler biraz degisecek. Sunu biliyorum ki; her sey iyi olacak ve siz yine benim yanimda olacaksiniz.


Simdilik hoscakalin!


29 Ekim 2012 Pazartesi

Bir kamuflaj parka, 2 graffiti sonra


Ekim ayı, bütçenizin sorun olmadığı durumlar dışında, Londra'da alışveriş yapmak için çok iyi bir seçenek değil ve ne yazık ki Londra pahalı bir şehir.Bazı markalarda yarı sezon indirimleri olsa da, bu çok yeterli değil. Ben çok uçmadan yine hatırı sayılır bir alışveriş yaptığımı düşünüyorum, sanırım en çok aksesuar alıp, vintage mağazalarında vakit geçirdim. Seyahatimiz sırasında, yine bir öğleden sonramızı Shoreditch ve Brick Lane'de geçirdik. Bu sefer son ziyaretimizin aksine  Liverpool Street durağında inip, Oldspitalfields Market civarında dolanıp, Blondie  Vintage''a bir göz atıp, Junky Styling'den  bir tişörtü saflarıma katarak graffittiler arasında Brick Lane'e yöneldik.


25 Ekim 2012 Perşembe

Beni benden alan pub The Brown Cow


Mutlu bayramlar! :)  Bayram tatili benim için şu durumda evde oturup, dinlenmek olduğundan Londra maceralarımızı yazmaya devam edeceğim. Bugün konumuz The Brown Cow Pub!
Bazı deneyimler vardır, özeldir ve aktarılması gerekir.Gordon Ramsay'in (Evet yine o!)  himayesinde olan Alan Stewart'ın şefliğini yaptığı
The Brown Cow Pub'da geçirdiğimiz gece de, benim için böyle bir deneyimdi. Aslında her şey biraz yanlış başladı. Rezervasyonumuzu yaklaşık 1,5 ay önce yaptırdığımı sanırken, Belek maceram sırasında bana yerleri olmadığı mailini atmışlar.Biz bundan bihaber güle oynaya oraya gittiğimizde durumla yüzleştik ve bu seyahatteki ikinci rezervasyon krizimize sahip olduk. Ekip tamamen dolu olduklarını ancak bizi ortada ortak bir masaya oturtabileceklerini söyleyip yardımcı oluyor. Biz de  hemen kabul edip konuyu hiç sorun etmiyoruz. 
Garsonumuz İskoç olduğundan, ona hemen kanımız ısındı ( İskoç olanlara neden kanımız ısındığına, ilerleyen yazılarımda değineceğim) ve menüleri incelemeye başladık. Bloody Mary dışında kokteyl yapmadıkları için önce bira ile başladık. Başlangıçlardan ben yukarıda fotosunu gördüğünüz keçi peyniri musu, beyefendi ise elma püresiyle servis edilen tavuk ciğeri parfesini ısmarladı. Keçi peyniri güzeldi ancak musun o kremsi, pürüzsüz yapısı ve ağızda bıraktığı lezzetle mücadele etmesi pek mümkün değildi. Yemeğe yüzlerce çeşide sahip şarap listesinden bir İspanyol şarabı eşlik etsin diyoruz. Ben kırmızı et,sevgili ise balık diyor ana yemek olarak. Tabakların görünüşü tatmin edici, lezzete bakalım. 10 değil, 20 değil, tam 35 gün dinlendirilmiş şarap soslu etten bir parçayı ağzıma attığımda yumuşaklığı ve tadıyla doğru seçimi yaptığımı anlıyorum. Hayatım boyunca yediğim en güzel et olabilir mi bu? Sanırım öyle, sevgilinin balığı da lezzetinde ancak bu sefer benim etimi yenmesi imkansız. Muhabbet ederken etrafa bakıyoruz. Güzel bir kalabalık var, tek turist biziz çünkü Fulham turistik bir bölge değil. İş çıkışı barda takılan iş adamları, şampanya paylaşan alımlı kadınlar, neşeleri seslerine yansıyan dozunda güzel kalabalıkla her şey göze hoş görünüyor.
Yemeklerimizin bitmesini hiç istemesek de, konuyu panacottaya bağlıyoruz.

Özetle, Londra'ya gittiğinizde sıcak, rahat ve güzel bir ortam, iyi yemek ve servisi bir arada bulacağınız bir yere gitmek isterseniz yerinizi önceden The Brown Cow Pub'da ayırın, biz şüphesiz oraya yine gideceğiz.

Siz ne düşünürsünüz bilmem ama ben yine bu postu bir kıyafet postuna bağlayalım derim. Sevgilinin illa bir metro işareti, bir tuğla duvar olsun diye ısrar ettiği fotolar o gece ne kadar eğlendiğimizi de kanıtlar gibi.

Tekrar iyi bayramlar!




Palto/Coat: Maison Scotch
Jean ve üst /Jeans and top: Topshop
Kemer/Belt: Mango
Küpeler/Earrings: Vintage
Çanta(Yeni) /Bag(New): Urban Outfitters
Botlar/Boots:Deena and Ozzy
Şal/Scarf: H&M 


23 Ekim 2012 Salı

Londra kazan, biz kepçe


Tipik İngiliz kahvaltısını seviyor ve turistik olmayan bir yer arıyorsanız Covent Garden'daki  Diana's Diner sizin de hoşunuza gidebilir.



Kahvaltıdan sonra Covent Garden sokaklarında keşfe çıktık, ana caddeler, ara sokaklar neredeyse gezilmedik yer bırakmadık. 


Sağlık ve güzellik mutluluktur(mudur)? 


Farklı bir gelin olup, düğününüzde böyle yukarıdaki gibi  vintage gelinlikler giyer miydiniz? Cevabınız evet ise bu gelinlikler Rokit'de. Daha önce Bricklane'de iki butiğini gezme şansı yakaladığım Rokit'in Covent Garden'daki mağazası daha bir düzenli ve Diana's Diner'ın sadece 1 sokak üzerinde. Ben mağazadan elim boş çıkarken, sevgili oradan kahverengi bir vintage deri ceketle ayrılıyor. Şanslı insan!


20 Ekim 2012 Cumartesi

Ben buna muhteşem bir gün derim


Yaklaşık 2 ay önce ilk Londra  rezervasyonlarını yaptığımızda rastlamıştım London Vintage Fuarı'ına. Primrose Hill yakınlarındaki yeri bulmak kolay olmasa da, London Vintage Fair yazısını görünce doğru yerde olduğumuzu bilmek güzeldi. Konu şu ki, yaklaşık 8-10 vintage mağazası br araya gelip, bizim I Love Sale havasında bir şey oluşturmuştu. I love Sale kadar neşeli bir ortam olmasa da, orada yaklaşık 1 saat geçirip. 2 vintage küpe ve 1 palto ile ayrıldım.




Bilin bakalım bunlardan hangisi benim oldu? 
Soldan 2. siyah dediyseniz, doğru cevabı verdiniz demektir. :)

Geç öğle yemeğimizi bilmeden de olsa sadece 5 dk uzaklıktaki Gordon Ramsay'in York & Albany'sinde ayırtmış olmak süperdi. Bu restoran insanların pazar buluşmaları için seçtikleri, biraz şampanya veya şarap yanında muhabbetle haftayı kapattıkları güzel ortama sahip bir yer ama Ramsay adıyla birleşince yemekler biraz hayal kırıklığı yarattı. 


Yemeğin yanında bir Bloody Mary'i de mideye indirmeyi atlamadım tabi. Yemek bitince fazla oyalanmadan otele döndük çünkü akşam tüm Londra seyahatimizin çıkış noktası olan Cirque de Soleil Michael Jackson - The Immortal World Tour gösterisine biletimiz vardı.

Metro ile ilk kez şehrin bu kadar dışına çıkıp,  O2 Arena'ya yaklaşık 19:30 gibi ulaştık. O2 Arena inanılmaz bir yer!. Konser alanının yanısıra, sinema, kulüp, bar ve restoranları da  bünyesinde bulunduran kocaman bir kompleks.Yerimizi tam almıştık ki, ışıklar kapanıp gösteri başladı. Michael Jackson'un Childhood'u duyulunca, biz de Neverland'e dalıp, rüyamızı yaşamaya başladık. Toplamda yaklaşık 1,5 saat süren gösteri adeta başka bir fantazi dünyası. İplerle akrobatlığın kitabını yazan Cirque du Soleil ekibi için kelimeler yetersiz. Akrobasi, canlı müzik, inanılmaz koreografi, Michael Jackson şarkılarının değişik remiksleri, ışık ve görseller sonunda elleriniz patlarcasına alkışladığınız bu gösteri bir Michael Jackson konserine en yakın şey olmalı diye düşündürtüyor. Eğer fırsatınız olursa mutlaka izleyin, pişman olmayacaksınız.




 Yaklaşık 50 bin kişinin doldurduğu, ülkemizin kanayan yarası yetersiz havalandırmanın sözünün bile geçmediği, her şeyiyle mükemmel O2 Arena'dan mutluluk içinde, sorunsuzca metro ile istediğimiz yere ulaşıyoruz ve burada bir konser izlemenin planlarını yapıyoruz. Gösteriden sonra  Red Hot Chili Peppers konseri çıkış rezaletini ve ülkemizde bira bile içmenin fazla görüldüğü konserler yaşayıp, Lancel Şampanya barının bile bulunduğunu organizasyonda bulununca,  yine bir klasik olan biz neredeyiz, onlar nerede diye düşünmeden edemiyorsunuz.


Fotoğraf ve video çekmenin yasak olduğu gösteriden ancak bunlarla ayrılabildim ama bu gösteriye gitmeye karar verdiğimiz trailerı izleyerek daha fazla fikir sahibi olabilirsiniz.



Akşama bir partiye davetliyiz, şimdilik hoşçakalın!



15 Ekim 2012 Pazartesi

Arrived in London


Ve geri döndüm! Belek'teki 25 günlük mecburi hizmetimizi bitirip, cumartesi günü 10:30 uçağıyla Londra'ya adım atmış bulunuyoruz. Yorgunum ama sonunda bu tatile kavuştığum için mutluyumda. Earl's Court'taki Think Apartments'da kalıyoruz. Nasıl olduğunu anlamadan booking.com ( Bir kullanıcı olarak 2 kere sorun yaşadığım booking.com'u tavsiye etmiyorum)  tarafından iptal olan rezervasyon şokunu atlatıp, hemen Nothing Hill'deki Portobello Road Market'a gittik.



Cumartesi en cafcaflı günü, yol boyunca dizilen antikacıların standlarında mutfak malzemeleri, eski raketler, bavullar, çizimler, eski dergi kapakları ve fotoğraf makinelerine.. bakması çok zevkli. Hava soğuk, üşüyoruz. Biraz tartla, Guiness için Portobello Star'dayız. Bitirdikten sonra caddeyi takip ediyoruz. Antikacılar bitince, ağzınızı sulandıran yemek standları başlıyor.Tartla hakkımız harcamasa mıydık oluyoruz. Kokular arasında listemde olan One of A Kind adlı vintage dükkana ulaşıyoruz. Çok ürün ve pahalı fiyatlarıyla ünlülerin uğrak yeri olan bu dükkanı beğensem de, bir şey almadan çıkıyorum. Bir kaç vintage mağazasına daha rastlıyoruz, kısa sürede olsa daha sıcak olan dükkanlarda durmak iyi geliyor. 



Yolu takip edip tezgahları incelemeye devam ederken, Portebello Green Market'ın önünde yine yeni, ikinci el ve vintage kıyafet satan pazar gibi bir yere varıyoruz. Pazarın karşısında cd ve plak satan tezgah sayesinde eğlenceli müziklerle bir tur atıyoruz ve geri dönüyoruz. Sevgilim, o sırada bana beklediğinden daha güzel ve ilginç bir yer olduğunu ve ortamı çok sevdiğini söylüyor. Bir sıcak kahve için Coffee Republic'te duruyoruz. Dönüşte sokağın başında rastladığımız Banksy eserlerinin replikalarından bir tane bizim eve, bir tane de Avustralya'ya taşınacak olan kız kardeşine güle güle hediyesi olarak alıyoruz. Nothing Hill'in renkli ve güzel sokaklarında instagram kareleri peşinde koşuyoruz.Klişe olsa da,
yoldan geçen birinden Portobello Road sokak tabelasının altında fotoğrafımızı çekmesini istiyoruz, 2 kişi tatile gitmenin zorlukları olsa da, seviyoruz .


Otelimize geri dönme yolunda ilerlerken, köşede daha önce gördüğümüz 2 katlı dükkanda duruyoruz. Burası Jamie Oliver'a ait alt katında soslar, peynirler, ekmekler, yemek kitapları ve kekik kokuları arasında kendinizden geçeceğiniz muhteşem bir dükkan, adı Recipease. Üste çıkıyoruz ve orada bir grubun ortadaki tezgahta yemek pişirdiğini görerek dışardan gördüğümüz" Learn" tabelasının ne anlama geldiğini anlıyoruz. Üst katta ister bir sushi ustası, ister yenilmez bir makarna ustası olmak için ders alın, eğlenmeniz garanti. Yaptığınız yemeği, hemen yandaki masalarda mideye indirebilirsiniz. Bugün siteye baktığımızda tüm derslerin dolu olduğunu görüp biraz hayal kırıklığına uğrasak da, dükkanı mutlaka görmenizi tavsiye ediyorum.

Cumartesi gecesini dışarda geçirmeyi istesem de, uykusuz ve yorgun bedenlerimizin isteğine karşı koyamayarak, yorganın altına giriyoruz.

25 Eylül 2012 Salı

Beni merak etmeyin! :)



Kıyafet postu yapmak zor, elimizde ne var?  Fashion's Night Out'tan kalanlar. Günler uzun, 12 saatten fazla süren çalışma saatleri, fazla bir şeye zaman bırakmıyor. En azında güneş bizimle. Duyduğumu göre İstanbul'da havalar artık sonbahara dönmüş, ben dün akşam yorgunluğumu denize girerek attım, bana hala yaz :)

What I have to post as an outfit? Remainings of Fashion's Night Out. Days are long, working hours lasts more than 12 hours so not much time left for anything. At least we have sun. As fas as I heard fall is now in Istanbul, I swam at the see after a long day yesterday. :) It's still summer to me.



Gömlek /Shirt: Acne
Etek /Skirt: Marni at H&M
Çanta/Bag :Primark
Ayakkabılar/Shoes: Zara
Bileklikler/Bracelets: H&M, Marc by Marc Jacobs.


20 Eylül 2012 Perşembe

Prada Real Fantasies Fall/Winter 2012


Belek'ten merhaba! Günler çalışarak geçiyor bir şekilde, bloguma bakmak değil, New York'tan sonra bakabildiğim bir defile bile yok, anlayacağınız moda benim için biraz fantazi dünyası bu aralar.

Hi from Belek! Days are passing by working hard. I can't even look at my blog and not seen any fashion show since New York Fashion Week in conclusion fashion world is a fantasy for me.

14 Eylül 2012 Cuma

Yaz bitmese?


Dün akşam Fashion's Night Out 3. kere yapıldı ve ben bu sefer mekanımı  İstinye Park olarak belirledim. Mağazaların aktiviteler ve indirimlerle şenlendiği akşamda, duraklarımız H&M ve Fabrika oldu. Bir süre sonra kendimizi dışarı atarak Yapı Kredi ve Finlandia Vodka'nın  eğlencelerine tanık olduk. Sizler neler yaptınız?
 Antalya'ya gidişimi  1 hafta sonu daha erteyelebildim, evde bir haftasonu daha geçirmeye bir itirazım yok. I Love Sale 2'den kıyafetimi paylaşmadığımı farkettim, hadi beraber bir göz atalım.

Last night Fashion's Night Out was hold for the third time in Istanbul and I chose to be in Istinyepark. My stops were H&M and Fabrika and it was  fun with all of the activities and sales. After sometime we've found ourselves outside of the mall, enjoying Yapı Kredi and Finlandia Vodka lounges. What you have been up to at FNO? 

I am happy to postpone my trip to Monday and glad that I can spend one more weekend at home.  I remember that I haven't shared details of my I Love Sale 2 outfit, here you go!




Üst (Yeni) / Top (New): T by Alexander Wang
Şort/Shorts: H&M
Ayakkabı /Flats: Steve Madden
Şapka/Hat: Miss Selfridge
Gözlük/Sunnies: Celine
Bileklikler/Bracelets: Cruciani, Urban Outfitters, Loopie Love
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...