31 Ocak 2012 Salı

Street Style: Jacquelyn Jablonski


Jacquelyn Jablonski, her önemli defilede, dergi kapaklarında, markaların kampanyalarında görebileceğiniz bir top model. Güzel yüzü ve saçları, asil havası ve başarısıyla benim model listemde ilk 10, tüm modeller arasında da 18. sırada, bugün de sokak stiliyle blogun konuğu.

I love Jacquely Jablonski a lot and today would like to share her street style with you guys. Enjoy!









WWW, frontrowview, Thefashionspot,Allaboutmodels.tv,BonaeLamour

Chloé Sevingy for Tomboy






Fashiongonerouge

28 Ocak 2012 Cumartesi

Topshop SS12 Lookbook


Cesur desenler, surf etkileri,metalik parıltılar, pasteller.. bu yaz bizi Topshop'ta bekler.

Bold prints, surfy touches, sparkly metallics, pastels.. all waiting for us this summer at Topshop.

27 Ocak 2012 Cuma

Meraklısına IFW'12 takvimi

Bu video bünyeye iyi gelir


Biraz önce izlediğim, L'eau de Chloé 'nin kamera arkası videosu size de iyi hissettirsin, kokusu nasıl acaba?

I hope this video making of the L'eau De Chloé makes you feel warmer, I wonder what the scent like?

Her şeye rağmen, bugün günlerden cuma


Bugünkü karın gelişi pazardan belli olurmuş, sonunda geldi. Ben de söylene söylene ofise geldim, belli ki pek hareketli bir gün olmayacak. Neyse, kıyafete odaklanalım, üst üste giyinmeme rağmen üşüdüğüm bir kıyafet :) Böyle bir yelek arayıp bir türlü istediğimi bulamamıştım, aradığımı Aberdeen'de buldum, yakasındaki işlemelerle gönlümü bu yelek çaldı. Sahi bu botları da Aberdeen'de bulmuştum, şehre bayılmasam da dolabıma katkısı fena olmamış :).

It was very obvious that we will have snow, you can tell it even from Sunday and finally snow has arrived today. I came to the office in a slightly grumpy mood, looks like it's not gonna be a busy day. Anyways let's focus on the outfit, an outfit that made feel cold even though many layers :) I have been looking for a fury vest and I found this one in Aberdeen, liked it with its embellishments on the collar.I also found these boots in Aberdeen. I wasn't a big fan of Aberdeen but obviously that city helped my wardrobe to expand in a nice way :).





Gömlek ve deri ceket/ Shirt and leather jacket: Zara
Kazak ve pantolon /Sweater and pants: Topshop
Yelek(Yeni) / Faux fur vest (New): Cynthia Rowley
Botlar(Yeni)/Boots (New): KG by Kurt Geiger
Çanta /Bag: Longchamp
Bilezik/Bracelet: Edinburgh'dan sokak tezgahından/ From street market in Edinburgh
Büyük yüzük (yeni)/Big ring (New): Forever New
Diğer yüzükler/Other rings: Hepsi  H&M, All from H&M
Gözlük(Yeni) /Sunnies(New): Kenneth Cole Reaction


26 Ocak 2012 Perşembe

Keşke hep pazar olsa


Pazar günü, paylaşmazsam üzüleceğim harika bir gün geçirdim. Gözümüzü parlayan güneşe açınca planımız belli oldu. Evden Karaköy'e yürümek, Namlı'da kahvaltı etmek ve Salvador Dali sergisini gezmek. Giyinip attık kendimizi yollara, güneş parlıyordu ama  o gün İstanbul'da yaşadığımız en soğuk günlerden biri olmalıydı. Rüzgar estikçe, tüm vücudumuzu bir ürperti kaplıyor ve kendi kendime neden o kalın atkıyı boynuma dolamadım ki diye kızıyorum. Neyse, Maçka Parkı'nın içinden geçmeye karar verip, sonunda kıyafet postu için biraz fotoğraf çekiyoruz. Yürürken başka fotoğraflar da çekiyoruz ama benim gözüm saatte, 12:00'den önce Namlı'ya varmalıyız. Evet, hedefimizi tutturuyoruz ancak beklemek zorunda kaldığımız için, belli ki daha erken gelmek lazım. Benden tavsiye Pazar günü saat 12:00'yi geçtiyse, kahvaltı rotanızı tekrar gözden geçirin :). 

I had a gorgeous day on sunday that I'd like to share with you guys. When we saw the sun was shining , we planned taking a long walk from home to Karaköy, had breakfast in Namlı and visited the Salvador Dali Exhibition in Tophane-i Amire. It was one of the coldest days in Istanbul, I sometimes got angry with myself why I didn't take my chunky black scarf. We walked through the Macka Park and finally shot some outfit photos. Our aim was to arrive Namlı before noon so that we could easily find a table. It was even crowded before noon so we had to wait. My advice would be; reconsider your sunday breakfast decision if you can't make it Namlı before noon :)


Doyan karınlar, kahve istiyor. Ben kahveyi arkadaşlarımdan duyup da bir türlü gidemediğim yine Karaköy'deki Karabatak'ta içmek istiyorum. Eski, yeni, bitmemişlik duygularıyla karışık, her şeyiyle çok huzurlu ve güzel bir yer olmuş burası. Fiyatlar benzerlerine göre fazlasıyla uygun ve atmosfer mis, elbette yine geliriz biz buraya ve siz de bir deneyin deriz.

After a feast, we craved for a coffee and we went to a gorgeous place which I heard from my friends and never had a chance to visit, called "Karabatak".  It gave us different feelings with its decoration but the place was so cool and so peaceful with a great athmosphere, sure we will visit again.



Karabatak'tan kaptığım bir kaç dekorasyon fikriyle, günün en özeli Tophane-i Amirane'deki Salvador Dali sergisine yollanıyoruz. Mekan ve sergi birlikte çok güzel bir ruh yakalamış, dolaşıyoruz. İçerde ilgi yoğun, çocuklarını kapıp gelenler bile var. Sergi çok kapsamlı değil, Dali'nin dehasının sadece küçük bir bölümüne tanıklık edebiliyorsunuz ancak gördüklerimiz olağanüstü. Tek eleştirim, eserlerin yanında İngilizce isimlerinin yazmasına rağmen, sergide hikayeyi tamamlayan alıntılar sadece "Türkçe" ve içeride  yabancı sayısı oldukça fazla. Neyse, bu da nazarlığı olsun diyerek, bu sergiyi şiddetle size tavsiye ediyorum, bence sadece 10 TL'ye şehirde yapılacak en güzel aktivite.

After leaving Karabatak with some decoration ideas, we went to the highlight of the day; Salvador Dali exhibition. The exhibition and the venue were so great together so we enjoyed it very much. It was only a small window to Dali's genious but still awesome.I thought it's the best way to spend a sunday in the city for only 10 TL.






Dışarıda soğuk biraz kırılmış ama riske girmeyerek bir taksiye atlayıp Nişantaşı'na varıyoruz. Ejderha Dövmeli Kız mı derken vazgeçiyoruz kararıımızdan. Bakalım indirimde neler varmış. Maison Scotch indirim oranını %50 ye yükseltmiş, ben hemen üst kata çıkıp beğendiğim oversized maskülen paltonun fiyatına bakıyorum, evet inmiş, kendisi artık benimdir. Topshop'ta bu sefer güzel indirim yapmış ancak ben sadece aksesuar alışverişiyle oradan ayrılıyorum. Beymen, Blender, Vakkorama, V2K Designers derken, bir de Acne jean alarak, günü güzel bir şekilde bitiyorum.

                  Kıyafet postunda görüşmek üzere!

The cold outside got milder when we were out but couldn't take a chance to walk so we took a cab to Nişantaşı. We were uncertain about seeing The Girl with the Dragon Tattoo so we didn't, instead we looked around the shops to see what's on sale. I really liked a mannish coat in Maison Scotch from the beginning of the season, when I saw it's half priced, I bought it. We also been to Topshop (Only bought some accessories), Beymen, Blender, Vakkorama and V2K Designers. I added a pair of Acne jeans to my wardrobe as a great end to this weekend.


See you at the outfit post!

24 Ocak 2012 Salı

Who lives in a pineapple under the sea?

Bir SpongeBob sever olarak Karl Lagerfeld'in SpongeBob haline bayıldım, illustrasyon Mike Frederiqo'dan.

As a SpongeBob fan, I love Karl Lagerfeld as SpongeBob, illustrated by Mike Frederiqo.
Thegloss

23 Ocak 2012 Pazartesi

Yeniler


Evde yığılmış, kitaplar dergiler bekleyedursun, ben son  seyahatimde bunlara yenilerini eklemeyi ihmal etmedim. İlki dekorasyon aşamasındakilere ilham kaynağı olabilecek Creative Walls: How to Display and Enjoy Your Tresured Collections diğeri ise vintage giyime ilgi duyanların bilgilerini arttırabilecek Vintage Fashion Sourcebook: Key Looks and Labels and Where to find them .

Alışveriş olayı kitapla sınırlı kalmadı tabi, siyah ayakkabılarıma bu yüksek topuklu, retro KG by Kurt Geiger ayakkabıları mı da ekledim. Keşke şu an ofiste olmak yerine, ayağımda bu ayakkabılarla, evde bu kitapları karıştırıyor olabilseydim. Deli miyim neyim?

While many books and magazines  waiting for me at home nd begging for  their covers to be oponed, 2 new books I bought from my last journey just joined them . One is very inspiring for decoration ideas called Creative Walls: How to Display and Enjoy Your Tresured Collections and the other is a guide book for vintage lovers; Vintage Fashion Sourcebook: Key Looks and Labels and Where to Find Them.


Ofcourse my black shoe collection has expanded after the trip and I came back with these suede high heeled babies from KG by Kurt Geiger in my suitcase. Insted of being at the office ,I wish I was at home and wearing those heels and read through those books right now. Am I insane or what? 

19 Ocak 2012 Perşembe

Anja Rubik for Guiseppe Zanotti for Spring 2012 Campaign


Hava berbat, keyifler eh, dedim ki şöyle mavi olsa, sıcak olsa, renkli olsa, Guiseppe Zanotti olsa Anja Rubik olsa da içimizi ısıtsa. İyi etmiş miyim?

The weather is horrible, moods are blah. I said to myself I'd like to post something blue, something hot, something colorful and I came accross Guiseppe Zanotti's Spring 2012 Campaign with Anja Rubik. These photos meet all of the criterias, don't you think?





Fashiongonerounge

Şal desenli bluzlar



Hazır indirimler var, yeni sezon da geldi, bir şeyler alacaksanız gözünüz şal desenli bluzlarda olsun.

www

18 Ocak 2012 Çarşamba

Hogmanay ve Londra


İskoçya'da yılbaşı değil ama Hogmanay var. Hogmanay'in Hristiyanlık öncesi dönemlere uzandığı tahmin edilirken, orada bulunmak bence yeni yıl kutlamalarının en güzellerinden birine eşlik etmek demek. Geleneksel kıyafetler ve gaydalarla geçit törenleri, sokak konserleri, ateş şovları ve havai fişeklerle renklenen sokaklar soğuğa rağmen eğlenceli. Edinburgh havalanına yakın otelimizden şehire saat 21:00 gibi, sorunsuzca varıyoruz. Biletimizi aylar önce almışız ,o yüzden rahatız. Şişe taşımak yasak olduğu için, çoğunluk 2 ltlik pet şişelere içeceklerini doldurmuş sokakta eğleniyor, enternasyonal bir kalabalık var.  İlk kulağımıza çalınan melodi "one more time" , sokak boyunca sağlı sollu kurulmuş sahneleri geçiyoruz, en son sahnede yeni yetme bir grup var, ismini öğrenemiyoruz ama oldukça iyiler. Barlarda, tuvaletlerde hiç bir sorun yok, daha doğrusu 80 bin kişinin katıldığı organizasyonda hiç bir terslik yok. Saat 22:00'ye doğru Garden's a geçiyoruz, Bombay Bicycle Club'ın sonlarına yetişiyoruz. Az sonra Primal Scream var. Şansımıza yağmur yok ama rüzgar arada sizi bir yokluyor, ben eldivenlerimi almadığıma hayıflanıp, sevgiliminkilere el koyuyorum. Primal Scream sahnede, kalabalık coşkulu, herkes hafif eğimli çimenlerin üzerinde şarkılara eşlik ediyor. Saat gece yarısını vurunca, geriye sayımla Edinburgh Kalesi'nin ordan hayatımda gördüğüm en uzun ve görkemli havai fişek gösterisi başlıyor. Tam bitti derken, görkemini daha da arttırıyor. Arada insanlarla konuşuyoruz, herkes eğleniyor, herkesin keyfi yerinde. Primal Scream şova devam ediyor, artık hafiften yağmur başladı ve o çimenler kaygan bir zemin oluşturuyor. Düşen insanlara gülmek ayıp belki ama doğal olarak kendimizi tıutamıyoruz.Onlar da çamur içindeki yüzleriyle doğrulmaya çalışıp, gülüyorlar. Biz bir ağaca yaslanıp, konseri izlemeye devam ediyoruz. Benim asıl merak ettiğim Mark Ronson, onun bu sahnede çıkmayacağını anlayınca sokak partisine dönüyoruz ve kendisinin son 3 şarkısına falan yetişiyoruz. Acaip eğlenceli çalıyor ve o ne yine "one more time", kimse ayrılmak istemiyor ancak 01:00'e doğru müzik bitiyor. 


Otelin oradan geçen otobüslere varmak için sokaklarda yürüyoruz, yine sorun yok. Hatta bir kaç sokak boyunca allı pullu kısacık elbiseli, yüksek topuklar üzerinde 2 hatun önümüzden yürüyor. Ben onları Taksim Meydanı'nda yılbaşı akşamı bu şekilde düşünmek bile istemiyorum, Edinburgh sokaklarında ne kadar rahat ve güvendeler ama işte fark bu maalesef. Yine içim burkuluyor...  Neyse otobüse atlıyoruz, arkada bir kız grubu Katy Perry'nin Fireworks şarkısını çalıp, eşlik ediyor, allahtan bu durak bizim :) Otele vardığımızda ilk iş botlarımızı çekmek oluyor, ne de olsa  Britanya festivallerini ucundan da olsa azıcık tatmış bulunuyorlar.Emektar Mango botlarıma veda etmek için Hogmanay'den daha iyi bir son düşünemiyorum ve onları orada bırakıyorum. 



Ertesi gün bizi zorlu bir bavul toparlama bekliyor, neyse ki fazla bir bavul için rezervasyon yaptirdığımızdan durum iyi. Uçak akşama, otelde takılıyoruz hatta ben yorgunluktan lobide bir ara biraz uyuyorum. Edinburgh Londra arası rahat, merkeze giden hızlı tren, Heatrow Express, deneyimini de kolaylıkla atlatıyoruz. Yılbaşının kötü geçtiğinden dem vuran taksi şöförünü dinleyerek  Crown Plaza Kensington Hotel'e variyoruz. Ertesi gün hava güneşli, şarj olmuş bir sekilde yollara atıyoruz kendimizi.The Gloucester Road metro durağı otele sadece 1 dakika uzaklıkta, istikamet Brick Lane. Aldgate East metro istasyonundan çıkıp  Brick Lane tabelasını görüp aşağı doğru yürüyoruz, yürüdükçe kendimizi küçük Bangladeş'te  buluyoruz.  Etrafta bir köri kokusu, tipler karanlık. Bir yanlışlık var, başladığımız yere geri dönüyoruz, meğerse istasyondan çıkıp ilk sola dönecekmişiz. O cadde hala biraz önceki yerin bir parçası gibi ama garip bir şey oluyor, köprü gibi bir yerin altından geçince sanki başka bir yerdesin. İnsanlar, hava tamamen değişiyor, sonunda görmek istediğim yere ulaşıyoruz. Brick Lane vintage dükkanları, cafeleri, galerileri, graffitili sokakları, farklı tarzda insanları barındırmasıyla, genel Londra havasından değişik eklektik bir karışım sunuyor size. Vintage dükkanlara dalıyorum, Rokit  ve Vintage Store'dan 3 elbise ile ayrılıyorum. House of Vintage güzel ancak diğerlerine göre biraz pahalı. Beyond Retro aralarında en büyük ve en eğlenceli olanı. 2. el ve vintage alışverişi seviyorsanız, buralarda koskoca bir gün geçirip yine yetiştiremeyebilirsiniz,aynen benim gibi.



Liverpool Street istasyonuna yürürken Shoreditch'te, alt katı sıra sıra dükkanlardan oluşan, üst katı yemek için ayrılmış, Boxpark adında pop up  mini  alışveriş merkezi ile karşılaşıyoruz. Ben Marimekko'yu görünce dalıyorum, 1 tane yastık kılıfı alışverişi ile olayı ucuz atlatıyorum :). Bence Liverpool Street station bu bölgeye gelmek için daha ideal, en azından aradaki mesafe ile bölgenin iyi noktasına geliyorsunuz, bizim gibi kendinizi Bangladeş'te bulmuyorsunuz :). Otele dönelim diyoruz, akşama Jamie Oliver'ın Fifteen adlı restoranında ziyafet var.

Fifteen  yine gitmediğimiz bir bölgede ama ulaşmak tarif sayesinde zor olmuyor. İmza kokteylleri olan The Fifteen Bloody Mary istiyorum, tatlı, farklı bir tadı var, hoşuma gidiyor. Başlangıçlar bizi pek tatmin etmiyor, insan Jamie Oliver deyince daha farklı lezzetler bekliyor ama ana yemekler daha iyi. Şarap menüsü sizi afallatacak kadar geniş. Sonuç  çok da aman ne lezzetliydi diyemediğimiz, ortam ve sunulanlara göre  pahalı bir restoran deneyimi. 
Ertesi gün klasik sayılabilecek bir Londra alışveriş turu, Knightsbridge, Oxford Street..vs falan ama  tatilin son günün artık biraz yorgunuz. Akşama beni  tatilin 2. sürprizi bekliyor: "Thriller Live" müzikali. Son geceye ne güzel bir son deyip, teşekkür için atlıyorum sevgilimin boynuna. Otele dönsek, geri gelsek ikilemi yaşıyoruz ama o  yol gözümüzde büyüyor. Kendimizi  atıyoruz Covent Garden civarında Wahaca tex mex restoranına. 2 kokteyl ve Meksika yemekleriyle müzikale enerji topluyoruz.

Yemekler ve son bir alışveriş turu gazıyla tam bir "ellerinde poşetler tipi turist olarak" Lyric Theather'ın yolunu tutuyoruz. Yerimizi aldık, içeride fotoğraf çekmek yasak olmasına rağmen! , 2 kare çekebildik. Michael Jackson'ın   şarkılarıyla, danslarla geçen yaklaşık 2 saat boyunca onu büyük ekranda görmek beni duygulandırsa da, haydi herkes ayağa dediklerinde ayağa ilk fırlayanın kim olduğunu tahmin edersiniz sanırım :). 



Londra'ya 2 gün yetmedi tabi. Gezilecek çok yer, gidilecek bir sürü vintage dükkanı, yapılacak çok şey olsa da  genel olarak güzel ve verimli bir tatil geçirmenin iç huzuruyla normal yaşantımıza döndük, ta ki bir sonraki seyahate kadar :).




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...