It's all about me etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
It's all about me etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ocak 2012 Çarşamba

Silence or noise?


İstanbul'da yine insanı yataktan çıkmamaya sevk eden bir hava var. Ben maalesef çıkmak zorunda olanlardanım, en azından bir post yaparak bu durumu değerlendireyim. Günler yavaş geçiyor. Evle ilgili ne zamandır yapmayı düşündüğüm eklemelere hızlı bir başlangıç yaptım  ve kısa sürede hatırı sayılır bir yol aldım, mutluyum. Bu arada, yeni  yıl kararı mı, ne dersiniz bilmiyorum ama  dün yine spora başladım, bu da benim için  yine güzel bir gelişme. Kıyafete gelirsek, Glasgow'da giydiğim bu gömlek şeffaflığı ve arkadaki penceresi ile tatildeki ilk alışverişlerimden.

The weather is so bad in Istanbul that makes you never want to leave your bed. In my case I had to leave the bed so why not making a blog post? Days are slow. I've started doing some additions at home which I have been thinking about a while. It's been a short time but going so fast which makes me happy. By the way, whether you call it a new year resolution or something else, I've started going to gym since yesterday which is also a great progress for me. I wore this outfit in Glasgow night out and, the shirt  is one of the first purchases on my holiday with its sheer fabric and cut out at the back.

Gömlek (Yeni) / Shirt (New): Silence + Noise
Pantolon/Pants: Topshop
Palto/Coat: MNG
Çanta ve yüzük/ Bag and ring: H&M
Botlar/Boots: KG by Kurt Geiger 


2 Ocak 2012 Pazartesi

Yeşilin en huzurlu hali


Londra'dan selamlar ve mutlu yıllar! Internet problemleri ve zamansızlıktan biraz geri kaldım ama ben buralarda mutluyum, anlatacak bir sürü şeyim olmasının heyecanındayım :).  Bugün sizi  Tarves yakınlarında, yemyeşil huzurlu  bir park olan Haddo Country Park'a götürüyorum. Güzel bir yapının çevresinde kurulmuş, bahçeler, piknik alanları, besleyebileceğiniz ördekler, kuğular, şehirde bulamayacağınız bir huzur vaad ediyor size. Kraliçe Victoria tarafından dikilen ağaçlar bugün kocaman olmuşlar.  Rüzgar bazen üşütse de muhteşem bir yürüyüş yapıp, harika bir zaman geçirdim. Yazın tekrar görmek, keyfini daha fazla çıkartmak istediğim bir yer oldu Haddo Park.

Bugünlük bu kadar ama devamı gelecek, şimdi Londra Caddeleri beni bekler!

Görüşmek üzere :)






26 Aralık 2011 Pazartesi

Edinburgh, sen de çok güzelmişsin

Tatilim devam ederken ilk postumu yazma zamanı çoktan geldi ve geçti ancak yeme,içme, yan gelip yatma modundan çıkmak çok kolay olmuyor tahmin edersiniz ki :) Sorunsuz sayılabilecek bir yolculuktan sonra perşembe akşam üstü 15:00 sularında Edinburgh'a vardım. Nerede kalacağımızdan haberim yoktu ama araba Hotel Missoni'nin önünde durunca, sevgilimin ilk sürprizinin bu olduğunu anladım. Bir moda bloggerı olarak Missoni bayıldığım markalar arasında yer almasa da, iç dekorasyon ile ilgili  başarılı olduklarını düşünüyorum.


Missoni kilti içinde mutlu bir vale :)

Neredeyse tüm kozmetiklerimi taşımamak için İstanbul'da bıraktığımdan acil ihtiyaçlar için şehrin ana caddelerinden  biri olan Princes Street'teki Superdrug'ın yolunu tuttuk. Christmas neşesi her yeri sarmış, her yer ışıl ışıl, insanlar keyifli, bu havadan etkilenmemek mümkün değil. İçilen bir kahve sonrası otele dönerken The National Gallerry of Scotland önünde kurulmuş tezgahlardan birinden 7. yy Kelt eserlerinden birinden etkilenerek yapılmış bu bileziği aldık.

Yemek için otele yaklaşık 1 mil uzaklıkta Wedgewood'a  rezervasyon yaptırmıştık, erken orada olduğumuzdan yol üstündeki bir puba girdik, zencefil birası Crabbie's benim yeni favorim oldu. Wedgewood klasik İskoç mutfağını modern dokunuşlarla sunan güzel bir restoran. Her şey çok güzel ancak yemek arasında sundukları limon sorbesi, ahududu ve zencefilli bira karışımı favorimiz oluyor ve bir daha istiyoruz.

Dönüşte 2 puba daha uğruyoruz, en çok otelin karşısındaki Deacon Brodies Tavern'i beğeniyorum, denenecek o kadar çok şey var ki bu gezide o yüzden de çok heyecanlıyım.

Sabah otelde klasik bir İskoç kahvaltısını takiben Edinburgh Kalesine doğru yürüyoruz, hava soğuk ama yağışsız. Kaleye Royal Mile denilen 1 mil uzunluğunda caddeyle ulaşılıyor ve şehrin tam tepesinde. Ben bu tür yapıları gördükçe kendimi  bir  Excalibur uyarlamasında falan sanıyorum, gördüklerimden fazlasıyla memnunum.

Palto ve botlar: MNG
Çanta ve  snood:H&M
Jean: Topshop



Kaleyi fethettikten sonra, esas konuya geliyorum ve kendimi birden Urban Outfitters'da kasa sırasında buluyorum. Bilinen alışveriş noktaları tamam ama  ben başka bir şeyler peşindeyim. Grass Market'ta bir şubesi bulunan Armstrong's Vintage Emporium'un. Küçük bir aramadan sonra buluyoruz. İçerisi kalabalık, çeşit çok, içerde çok kalamıyoruz çünkü otelden çıkma saatimizi geçmiş bulunuyoruz ama ben çok güzel bir el çantası, er kişi de 70'li yıllardan Donnie Brasco tarzı bir deri ceketle çıkmayı ihmal etmiyoruz. Güzelim Victoria Caddesi'nden yukarı yürüyüp, otelden çıkışımızı yapıyoruz.

Sonrası ve bulduklarımı daha sonra yine sizinle paylaşağım, şimdilik hoşçakalın :)


6 Kasım 2011 Pazar

Çifte bayram


Herkese mutlu, sağlıklı,huzurlu bayramlar :)  Ayrıca blogum bugun 4 yaşına girdi, bu yolculukta bana eşlik ettiğiniz için hepinize teşekkürler. Bugünü  biraz kuru geçirsek de,  söz ileride telafi edeceğim.

Herkese sevgiler, iyi tatiller :)

Today is my 4th bloganniversary, thank you all for being with me in this journey :)





18 Ekim 2011 Salı

Bu bloga kış değil ama Kaş gelsin


Yazın ( afedersiniz ) eşekler gibi çalışıp pek tatil yapamayan  iki insanın, kış öncesi biraz enerji depolamak, biraz  son deniz ve  güneşin tadına varmak  için seçtiği  rotaydı Kaş. Her şey ayarlanmış hatta yolculuk için Suzuki Jeep bile kiralanmıştı. Maceracı! ama sorumluluk! sahibi  kişiliklerimizin sonucu olarak cumartesi gecesi neden dışarı çıkmıyoruz dedik. Lokal, Otto, Novo  derken, kadehler birbirini takip etti ve saat 03:30 sularında eve vardık. Saatler 05:15'e ayarlanmış ( Uçak pazar sabahı 07:35'te idi ) hatta bavulun bir kısmı sabaha tamamlanmak üzere bırakılmıştı . Sabah  uyandığımızda  saatin 07:00'yi gösterdiğini dehşetle farkettiğimizde, ben kahkahalar içinde ( Kanda dolaşan alkolün etkisiyle olsa gerek) bir sonraki uçağa yerlerimizi ayarlayıp online check-inlerimizi yaptım,sanırım üstteki havaalanı fotoğrafının flu çıkmasının sebeplerini az çok anlıyorsunuzdur :)).


Dalaman'a indiğimizde ağaçlara yerleri öptüren bir rüzgar vardı. Tam bizim jeep ne durumda sorusu aklımıza düşmüşken, yaklaşık 10 tane kışlık brandaları takılmış jeepi yan yana görüp durumu kurtarıdk diye rahatladık. O jeeplerin hiç birinin bize ait olmadığı söylendiğinde kendimizi birden komedi filminden sahnede gibi  hissettik çünkü bizim jeep tepesi hariç her yanı açık, 1960 model bir külüstürdü. O anda maceracı kişiliklerimize ufaktan bir selam çakıp, ellerinde başka araba olup olmadığını sorduk. Neyseki, dört yanı kapalı bir arabaya kendimizi atıp, vurduk Kaş yollarına. Yolda yağmur, kıyamet,  alabildiğine viraj 165 kmlik yol git git bitmiyor. 2,5 saatlik yol sonunda ( Bu şartlarda bizi bir de dört başı mamur! o jeeple hayal edin :)) otelimiz Nur Beach'e vardık.

Otele vardığımız ilk dakikalar, denize bakıp kendime bu hava hep böyle mi gidecek diyorum? Cevap evet :))


Nur Beach Hotel arkadaş çevremizden tescilli, o yüzden beklentilerimiz yüksek, otel güzel, özellikle manzaraya laf yok. Günler geçtikçe bu beklentilerimiz, personel sayesinde birer birer sekteye  uğruyor. Etrafta  çalışan herkes neredeyse 18 yaş altında, rahatlık güzel bir şey ama olay lakayıtlığa döndüğü zaman can sıkıcı oluyor. 13-14 yaşlarında iki çocuk size servis yapıyor, bir bakıyorsunuz yer paspaslıyor, bir bakıyorsunuz bavul taşıyorlar. Dillere destan mutfak ve bar da bize pek güven vermiyor, bir tek geldiğimiz gün öğle yemeğini otelde yiyoruz, burgerleri başarılı ama bu gerisi için yeterli olmuyor.


Hadi ordan!! :))



Tatili en iyi anlatan fotoğraflardan biri. Geç kaldığımız için güneş gözlüğümü unutmama bile hayıflanamadım çünkü 4 gün boyunca gözlüğe neredeyse hiç ihtiyacım olmadı.







İki günümüzün bir kaç saatini Büyük Çakıl Plajı'nda geçirdik, gördüğünüz gibi sadece kediler, köpekler ve biz vardık :)





Otel Kaş merkezine çok yakın olduğundan sıklıkla orada vakit geçirdik, aradığınız her şey orada. Temiz,düzenli ve  vakit geçirilesi bir yer.


Sabah bu manzaraya uyanmak her şeye rağmen güzeldi, bir ara havuza bile girdik, eh bu da bir şeydir.


Büyük Çakıl'da yiyip içebileceğiniz salaş 3-5 yer var, bunlardan ismini hatırlamadığım ama girişe yakın olanlardan bir tanesi oldukça egzantirik bir dekorasyona sahipti.




Cafe D'Ali, net, kahve,tatlı üçlüsü için iyi bir seçim. 

Havadan ümidi kesince düşündüğümüz tekne gezilerini de gerçekleştiremedik, bazen internet dünyasına daldık.  Kasabian'ın yeni albümünü dinledik ( Favorim hala Days are forgotten ve Acid Turkish Bath), ben onlar ve John Galliano hakkında uzun süredir okuyamadığım uzun uzun yazıları okudum, bitirdim. 


Dalmayı seviyorsanız Kaş aradığınız yer.



Kaş'tan ayrılmamıza 2 saat kala güneş yüzünü gösterdi, biz de hemen attık kendimizi serin sulara. Artık oradan mutlu ayrılabilirdik ama  keşke bu vakitlerden daha fazla yaşayabilseydik.



Bitirmeden yemek için tavsiyelere gelelim; iki kere Bi Lokma'ya gittik zeytinyağlılar sıradan, mantı ve Hünkar Beğendi yıkılır. Meydan'daki Calamar'dan kaçının, dolu olması sizi yanıltmasın, bir şeyler içebilirsiniz belki ama yemek ve personel tatmin edici değil. Servis ve yemek açısından en memnun ayrıldığımız yer Mercan Restaurant oldu, mutlaka orada bir akşam balık yiyin.  Yağmur yüzünden günlerce kapalı olan Bahçe Restoran'da yola çıkmadan önce son yemeğimizi yedik. Mezeler salatalar lezzetli ama neden bizi kebap yemeye zorladıklarına bir anlam veremedik. Bahçe'nin ortamı huzurlu bir 70'li yıllardan fırlamış gibi. Bar olarak da en ilginç bulup, eğlendiğimiz,  Barcelona oldu, orada bir şeyler için derim.


Tabi ki rotarsız THY uçuşu olmaz, kimisi banklarda uyurken, kimisi fotoğraflarını çekiyordu :) .

Tatilimiz istediğimiz hava şartlarında geçmese de, güzeldi , denenecek bir sürü mekan ve aktiviteyle beraber Kaş gelecek için  tatil listemizde süphesiz tekrar yerini alacak.

10 Ekim 2011 Pazartesi

Hadi ben kaçtım


Pazar gününden itibaren küçük bir kaçamak için Kaş'tayım. Büyük ihtimalle tatil süresince fotoğrafta gördüğünüzü yapacağım. Büyükşehire dönüş Perşembe günü, o zaman kadar iyi bir blog yazarı olamazsam kusuruma bakmazsınız umarım.

Görüşmek üzere!

Since yesterday I'm in Kas for a little getaway and most probably  that's what all  I'll be doing  during my holiday. I'll  be back to big city on Thursday so I hope you will be ok if I won't be a good blogger and post regularly.

See you soon!

1 Ekim 2011 Cumartesi

Time Out Istanbul Ekim 2011


Sezon trendleri konusunda henüz aklınız karışıksa, dolabınızı yenilemek için ne alsanız karar veremiyorsanız Time Out Istanbul dergisinin bu ay hazırladığı moda özel sayısı imdadınıza yetişebilir. Sonbahar-Kış 2011 hakkında tüyoları ben ve diğer yerli yabancı bloglardan öğrenmek isterseniz, bu sayı bayilerde sizi bekliyor olacak.
This is my blog's feature this month's Time Out Istanbul mag regarding to Fall 2011 trends.

Have a good weekend!


Elbise/ Dress: River Island
Ayakkabı/Shoes: Gap
Şapka/Hat: American Apparel
Kemer /Belt: Zara


Not:  Bize iyi kalbin gerek fotoğraf sergimiz bugün Taksim Metrosunda açıldı, 15 Ekim'e kadar ziyaret edebilirsiniz, görüşlerinizi paylaşmayı unutmayın :)

İyi haftasonları!


19 Eylül 2011 Pazartesi

Dj, gonna burn this goddamn house right down



Merhaba!  Cumartesi öğleden sonra tarafımdan kızlara hazırlanan kokteyllerle resmi olarak başlayan haftasonu Adidas All Originals parti ile devam etti .Sophie Ellis Bextor' ı 2 kere kaçırmış olan ben çekirgenin 3. kere sıçramasına izin verecek değildim, dolayısı ile saat 20:00 sularında Küçük Çiftlik Parkı'na vardık.  Datarock hatta gecenin yıldızı Sophie Ellis Bextor'a kadar sakin bir havada muhabbetle gecen parti SEB'nin sahneye çıkacağı zaman hareketlendi, biz de öne konuşlandık. SEB fotoğraflardan gördüğümüz  kadar tatlı ve duru bir güzel, şirin elbisesi ile sahnede. İlk bölümü biraz yavaş geçen konser Lady, Groovejet  ve Moloko'nun Sing it Back'ini arka arkaya söylemesiyle  kıvama geliyor,bir süre sonra konser bitiyor ama kimse gitmiyor bizler  Murder on the dancefloor'u söylemesi için çığlıklar atıyoruz :)  Kendisi bizi kırmıyor bis yapıp konseri Murder on the Dancefloor la kapatıyor, mutlu bir şekilde mekanı terkedip  rotayı 360'a Movida Corona DJ yarışması Türkiye finaline çeviriyoruz. Kalabalık eğleniyor, biz de bir kaç finalisti dinleyip oradan, ufak bir Asmalımescit turuyla evlere yollanıyoruz. Bu hareketlilikten sonra evde sakin bir pazar geçiriyorum.

Fotolara gelirsek geçen pazar akşam yemeği sonrası çekildi, aramızda kalsın sevgilimin ilk blog çalışması, onu korkutmadan konuya alıştırıp, gönüllü fotoğrafçım yapma yolunda ilerlemek istiyorum :) .

İyi haftalar! :)

Hi! We kicked the weekend off on saturday afternoon with  the cocktails I've prepared for my girls and Adidas All originals party to follow. I've missed Sophie Ellis Bextor's performance twice before so this time we have made our way to Kucukciftlik Park around 20:00. It was a bit quiet till SEB and we prefered to sit on the lawn and talk. SEB was a cute person with her pure beauty in her little sundress like her photos.  The concert reached the peak point when she sang Lady, Groovejet followed by Moloko's sing it back.  She finished the concert in style by singing Murder On the dance floor which me and the crowd cheered for.After this happy moment we've been to 360 for Movida Corona Dj contest 2011 national final. It was crowded we danced to some sets of the finalists but left for a little Asmalı Mescit detour. Ofcourse after all these, I had a lazy sunday at home.


The photos from last sunday after dinner and shot by my boyfriend as his first  work for the blog. Between you and me, I'll try to do my best to make him my designated photographer but have to move slowly ;) .





Kazak ve botlar /Knitwear and boots: Zara
Şort /Shorts: Athmosphere
Çanta ve örgü bileklik/ Bag and braided bracelet: H&M
Bileklikler /Bracelets: Loopie Love ve Alaçatı

31 Ağustos 2011 Çarşamba

Chasing the blue


Kara göründü!!!  / I can see the land!!!

Mutlu bayramlar! :) Tatilden geçen perşembe döndüğüm için, bayramda boş İstanbul sokaklarının tadını çıkartanlardan biriyim, dolayısı ile post yazacak vakti bulmuşken, hemen o sevdiğiniz tatil postlarından birini bir araya getirdim.

Hello everyone! My country is having a long religious holiday right now and I was away to Cesme and Bozcaada (Tenedos) for a vacation last week. While I have a lot of time at my hands for wandering empty streets of Istanbul, wanted to gather a post for my latest holiday.



Hiç muz ağacı gördünüz mü? / Have you ever seen a banana tree? 

Tatilde rotamız yaklaşık 4 günlüğüne Çeşme olarak belirlendi. Uzun karayolu yolculukları bana pek cazip gelmese de, kızlar (Iconjane ve D.) beni ikna etmeyi başardılar,ben de fazla nazlanmadım hani :)  Düşündüğümden kolay ve keyifli bir yolculuk sonrası, tatil sırasındaki ana üssümüz Ilıca'daki Ceshme Plus'a vardık. Burası çok itinalı servis ve yemekler peşindeyseniz sizi fazla tatmin etmeyebilir ama plajı ve genel durumuyla kalınabilir bir yer.

I'm not very keen on having long car rides but girls were succesful convincing me. We stayed at Chesme Plus in Ilıca  for 4 nights, it was ok if you are not looking for more.



Odadan manzara kayda değerdi. / This the view from our room, not bad eh? 



İki günümüzü otelin plajında gecirdikten sonra, kalan iki günümüzü Okan's Place ve Babylon'da degerlendirmeye karar verdik. Yemekleri çok başarılı olmasa da, Okan's Place atmosferi, huzurlu ortamı, muhteşem denizi ile gidilesi, Babylon ise bildiğiniz beach clublardan çok farklı değil, dolayısı ile bizde de farklı bir etkisi olmadı. Yeme-içme faslına gelince, en çok aklımızda kalan yerlerden biri, Çiftlikköy'deki Canbaba oldu. Ilgi alaka süper, yemekler güzel, fiyatlar çok ucuz değil ama balık, böcek pazarlığa tabi, yeteneğinize güveniyorsanız meydan sizin :)).

We spent two days at hotel's nice beach but been to other 2 beach clubs called Okan's Place and Babylon. We liked Okan's Place more because of its serene athmosphere, beautiful beach and sea. Canbaba in Çiftlikköy would be another recommendation from me as a fish restaurant. We loved the staff, food and possibility to bargain for fish &lobsters. :) .



Tatilde maalesef çalışmak zorunda olduğum zamanlar da oldu, bu zor zamanlarda aradığım desteği Haribo ayısında buldum.  / Unfortunately, I sometimes  have to work during my holiday but the support I was looking for came from the Haribo bear.



Okan's Place'de güneş böyle batarmış / This is  the sunset from Okan's Place.



Babylon'un serçelerinin karnı biraz açtı. / Babylon's sparrows were a bit hungry.

 Dönüş zamanı yaklaştıkça, hayıflanmaya başlayan ekipten çıkan ortak karar, dönüş yolunda  2 günde olsa çok sevdiğimiz Bozcaada'ya uğramak oldu.

On the way back home, the committee decided to spend 2 days in Bozcaada where we are in love with.


Ada'da Bakkal'a uğradıktan sonra Paris'i de alıp Mitos Beach/ Habbele'ye yöneldik. Adanın "en pahalı" plajı olarak adı geçen yer, fiyat olarak Çeşme plajlarının yanına yaklaşamıyordu tabiki. Yemekleri, denizi güzel, eh daha ne isteriz ki derken kredi kartı ile ödeme almamaları biraz sürpriz olsa da artılardan çok götürmedi.

Our first stop was Bakkal, we got Paris, the lovely mascot of Bakkal, and went to the Mitos Beach/ Habbele. This is so called the most expensive beach,which is not even close Cesme's beaches on price range, everything was fine except they don't accept credit card payment, which didn't cause much problem for us.







Maya'da kahvaltıyı bu sefer de atlamadık. / We also didn't skip breakfast at Maya  again this time.



Son  gün aktivitesi olarak sevgili Deniz Barlas'ın karakteri gibi renkli mekanı Deniz Art Cafe'ye uğradık. Geçen geldiğimizde tadilatta olduğundan gidemediğimiz mekan 2 ay içerisinde çok güzel bir yere dönüşmüş. Dekorasyon çok zevkli, sergilenen parçaların çoğunu  alabildiğiniz çok amaçlı, özel bir yer burası. İster sakin ve renkli bahçesinde dalından koparılıp hazırlanan Melissa çayınızı için, lavantalı bisküvilerden tadın, ister birbirinden güzel aksesuarlardan seçiminizi yapın, ister arayın kahvaltıya veya şarap-peynir eşliğinde aperitivoya gidin, hepsinden farklı keyifler alacağınız garanti.

As a last day activity, we went to Deniz Art Cafe which is a special place like the owner Deniz Barlas. On our last time in island , this place was still under construction, now it turned  a really nice place to be. You can either have a Melissa tea which  freshly gathered from the garden or taste delicious lavender cookies or   buy accessories  you've seen  ( well mostly) or call and go for  a breakfast and aperitivo experience. 


Daha fazla bilgi isterim ben, derseniz buyrun facebook sayfası:/ For more info here's the facebookpage: http://www.facebook.com/pages/Deniz-Art-Cafe/181050188621734







Gözüm yukarıdaki rengarenk ve fonksiyonel mücevher kutuları ve mekanın simgesi kertenkele yüzüklerde kalsa da, bir alışveriş cadısına dönüşmedim.

I really liked to buy those colorful and functional jewelery boxes or lizard rings but I was sensible enough and didn't turned to a shopping witch.


İşte ada ruhu! / This is the island spirit!  :) 



Bitirmeden bir de kıyafet postu yapalım ki, adet yerini bulsun. Bu tatilde yine rahatlık vardı, yüksek topuklara geçit yoktu.

I want to post some outfit photos since this is still "a style blog". Comfort is in, heels are out was again my motto on this holiday.







Gömlek/Shirt: New Look
Tulum/ Playsuit: River Island
Sandaletler /Shoes: Topshop
Canta/ Bag: Zara
Bileklikler /Bracelets: H&M, Loopie Love, Topman


Umarım yazı hoşunuza gitmiştir ama bitirmeden  önce teşekkürler yine bazı fotoğraflar ve başarılı eşliklerinden dolayı  tatil şekerlerim Iconjane ve D.'ye gidiyor. :))

Herkese iyi tatiller! 

I hope you've enjoyed this post. Before I leave, I'd like to send big thanks to my friends Iconjane and D. for some of the photos and their great companion on our holiday. :)

Bye! 


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...