Fun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Şubat 2012 Pazartesi

IFW'ye gitmenin en kısa yolu:5 kişiye Tuvana Büyükçınar defilesi davetiyesi


Istanbul Moda Haftası'na çok yaklaşmışken, Moda Cadısı 5 takipçisini Tuvana Büyükçınar Demir'in Ciddiyet Parodisi adlı defilesine götürüyor. 
Düşünün! Savaş sonrası yeni bir dünya… Estetik kavramının yeniden hayata dahil olduğu; kadının kadın olmayı
hatırladığı, belki de öğrendiği bir dönem. Mecburiyet gerekçesiyle edinilmiş, derbeder kılıklardan
sıyrılıp vücuda övgünün başlangıcıdır bu dönem…
Hikayenin devamını merak ediyorsan ve 8 Şubat Çarşamba günü saat 18:00'de IFW Odakule çadırında olmak ile ilgili sorunun yoksa, bu yazıya yorum bırakan  5 şanslı kişiden biri ol ve defilede yerini al. Davetiyeler tek kişilik olup, yorumlarınızı bu akşam 17:00'ye kadar bekliyorum. Herkesin 1 yorum hakkı var ve  yorumlarınızda ad,soyad ve mailinizin bulunması çok önemli. Kazananlar randomresult.com ile belirlenecek, iyi şanslar! :)



24 Ocak 2012 Salı

Who lives in a pineapple under the sea?

Bir SpongeBob sever olarak Karl Lagerfeld'in SpongeBob haline bayıldım, illustrasyon Mike Frederiqo'dan.

As a SpongeBob fan, I love Karl Lagerfeld as SpongeBob, illustrated by Mike Frederiqo.
Thegloss

18 Ocak 2012 Çarşamba

Hogmanay ve Londra


İskoçya'da yılbaşı değil ama Hogmanay var. Hogmanay'in Hristiyanlık öncesi dönemlere uzandığı tahmin edilirken, orada bulunmak bence yeni yıl kutlamalarının en güzellerinden birine eşlik etmek demek. Geleneksel kıyafetler ve gaydalarla geçit törenleri, sokak konserleri, ateş şovları ve havai fişeklerle renklenen sokaklar soğuğa rağmen eğlenceli. Edinburgh havalanına yakın otelimizden şehire saat 21:00 gibi, sorunsuzca varıyoruz. Biletimizi aylar önce almışız ,o yüzden rahatız. Şişe taşımak yasak olduğu için, çoğunluk 2 ltlik pet şişelere içeceklerini doldurmuş sokakta eğleniyor, enternasyonal bir kalabalık var.  İlk kulağımıza çalınan melodi "one more time" , sokak boyunca sağlı sollu kurulmuş sahneleri geçiyoruz, en son sahnede yeni yetme bir grup var, ismini öğrenemiyoruz ama oldukça iyiler. Barlarda, tuvaletlerde hiç bir sorun yok, daha doğrusu 80 bin kişinin katıldığı organizasyonda hiç bir terslik yok. Saat 22:00'ye doğru Garden's a geçiyoruz, Bombay Bicycle Club'ın sonlarına yetişiyoruz. Az sonra Primal Scream var. Şansımıza yağmur yok ama rüzgar arada sizi bir yokluyor, ben eldivenlerimi almadığıma hayıflanıp, sevgiliminkilere el koyuyorum. Primal Scream sahnede, kalabalık coşkulu, herkes hafif eğimli çimenlerin üzerinde şarkılara eşlik ediyor. Saat gece yarısını vurunca, geriye sayımla Edinburgh Kalesi'nin ordan hayatımda gördüğüm en uzun ve görkemli havai fişek gösterisi başlıyor. Tam bitti derken, görkemini daha da arttırıyor. Arada insanlarla konuşuyoruz, herkes eğleniyor, herkesin keyfi yerinde. Primal Scream şova devam ediyor, artık hafiften yağmur başladı ve o çimenler kaygan bir zemin oluşturuyor. Düşen insanlara gülmek ayıp belki ama doğal olarak kendimizi tıutamıyoruz.Onlar da çamur içindeki yüzleriyle doğrulmaya çalışıp, gülüyorlar. Biz bir ağaca yaslanıp, konseri izlemeye devam ediyoruz. Benim asıl merak ettiğim Mark Ronson, onun bu sahnede çıkmayacağını anlayınca sokak partisine dönüyoruz ve kendisinin son 3 şarkısına falan yetişiyoruz. Acaip eğlenceli çalıyor ve o ne yine "one more time", kimse ayrılmak istemiyor ancak 01:00'e doğru müzik bitiyor. 


Otelin oradan geçen otobüslere varmak için sokaklarda yürüyoruz, yine sorun yok. Hatta bir kaç sokak boyunca allı pullu kısacık elbiseli, yüksek topuklar üzerinde 2 hatun önümüzden yürüyor. Ben onları Taksim Meydanı'nda yılbaşı akşamı bu şekilde düşünmek bile istemiyorum, Edinburgh sokaklarında ne kadar rahat ve güvendeler ama işte fark bu maalesef. Yine içim burkuluyor...  Neyse otobüse atlıyoruz, arkada bir kız grubu Katy Perry'nin Fireworks şarkısını çalıp, eşlik ediyor, allahtan bu durak bizim :) Otele vardığımızda ilk iş botlarımızı çekmek oluyor, ne de olsa  Britanya festivallerini ucundan da olsa azıcık tatmış bulunuyorlar.Emektar Mango botlarıma veda etmek için Hogmanay'den daha iyi bir son düşünemiyorum ve onları orada bırakıyorum. 



Ertesi gün bizi zorlu bir bavul toparlama bekliyor, neyse ki fazla bir bavul için rezervasyon yaptirdığımızdan durum iyi. Uçak akşama, otelde takılıyoruz hatta ben yorgunluktan lobide bir ara biraz uyuyorum. Edinburgh Londra arası rahat, merkeze giden hızlı tren, Heatrow Express, deneyimini de kolaylıkla atlatıyoruz. Yılbaşının kötü geçtiğinden dem vuran taksi şöförünü dinleyerek  Crown Plaza Kensington Hotel'e variyoruz. Ertesi gün hava güneşli, şarj olmuş bir sekilde yollara atıyoruz kendimizi.The Gloucester Road metro durağı otele sadece 1 dakika uzaklıkta, istikamet Brick Lane. Aldgate East metro istasyonundan çıkıp  Brick Lane tabelasını görüp aşağı doğru yürüyoruz, yürüdükçe kendimizi küçük Bangladeş'te  buluyoruz.  Etrafta bir köri kokusu, tipler karanlık. Bir yanlışlık var, başladığımız yere geri dönüyoruz, meğerse istasyondan çıkıp ilk sola dönecekmişiz. O cadde hala biraz önceki yerin bir parçası gibi ama garip bir şey oluyor, köprü gibi bir yerin altından geçince sanki başka bir yerdesin. İnsanlar, hava tamamen değişiyor, sonunda görmek istediğim yere ulaşıyoruz. Brick Lane vintage dükkanları, cafeleri, galerileri, graffitili sokakları, farklı tarzda insanları barındırmasıyla, genel Londra havasından değişik eklektik bir karışım sunuyor size. Vintage dükkanlara dalıyorum, Rokit  ve Vintage Store'dan 3 elbise ile ayrılıyorum. House of Vintage güzel ancak diğerlerine göre biraz pahalı. Beyond Retro aralarında en büyük ve en eğlenceli olanı. 2. el ve vintage alışverişi seviyorsanız, buralarda koskoca bir gün geçirip yine yetiştiremeyebilirsiniz,aynen benim gibi.



Liverpool Street istasyonuna yürürken Shoreditch'te, alt katı sıra sıra dükkanlardan oluşan, üst katı yemek için ayrılmış, Boxpark adında pop up  mini  alışveriş merkezi ile karşılaşıyoruz. Ben Marimekko'yu görünce dalıyorum, 1 tane yastık kılıfı alışverişi ile olayı ucuz atlatıyorum :). Bence Liverpool Street station bu bölgeye gelmek için daha ideal, en azından aradaki mesafe ile bölgenin iyi noktasına geliyorsunuz, bizim gibi kendinizi Bangladeş'te bulmuyorsunuz :). Otele dönelim diyoruz, akşama Jamie Oliver'ın Fifteen adlı restoranında ziyafet var.

Fifteen  yine gitmediğimiz bir bölgede ama ulaşmak tarif sayesinde zor olmuyor. İmza kokteylleri olan The Fifteen Bloody Mary istiyorum, tatlı, farklı bir tadı var, hoşuma gidiyor. Başlangıçlar bizi pek tatmin etmiyor, insan Jamie Oliver deyince daha farklı lezzetler bekliyor ama ana yemekler daha iyi. Şarap menüsü sizi afallatacak kadar geniş. Sonuç  çok da aman ne lezzetliydi diyemediğimiz, ortam ve sunulanlara göre  pahalı bir restoran deneyimi. 
Ertesi gün klasik sayılabilecek bir Londra alışveriş turu, Knightsbridge, Oxford Street..vs falan ama  tatilin son günün artık biraz yorgunuz. Akşama beni  tatilin 2. sürprizi bekliyor: "Thriller Live" müzikali. Son geceye ne güzel bir son deyip, teşekkür için atlıyorum sevgilimin boynuna. Otele dönsek, geri gelsek ikilemi yaşıyoruz ama o  yol gözümüzde büyüyor. Kendimizi  atıyoruz Covent Garden civarında Wahaca tex mex restoranına. 2 kokteyl ve Meksika yemekleriyle müzikale enerji topluyoruz.

Yemekler ve son bir alışveriş turu gazıyla tam bir "ellerinde poşetler tipi turist olarak" Lyric Theather'ın yolunu tutuyoruz. Yerimizi aldık, içeride fotoğraf çekmek yasak olmasına rağmen! , 2 kare çekebildik. Michael Jackson'ın   şarkılarıyla, danslarla geçen yaklaşık 2 saat boyunca onu büyük ekranda görmek beni duygulandırsa da, haydi herkes ayağa dediklerinde ayağa ilk fırlayanın kim olduğunu tahmin edersiniz sanırım :). 



Londra'ya 2 gün yetmedi tabi. Gezilecek çok yer, gidilecek bir sürü vintage dükkanı, yapılacak çok şey olsa da  genel olarak güzel ve verimli bir tatil geçirmenin iç huzuruyla normal yaşantımıza döndük, ta ki bir sonraki seyahate kadar :).




16 Ocak 2012 Pazartesi

Happy Birthday Kate!


Bugün Kate Moss'un doğum günü, geçenlerde seyrettiğim bu komik video ile kutlayalım.

Today's Kate Moss' birthday, let's her birthda with this funny video.


6 Kasım 2011 Pazar

Çifte bayram


Herkese mutlu, sağlıklı,huzurlu bayramlar :)  Ayrıca blogum bugun 4 yaşına girdi, bu yolculukta bana eşlik ettiğiniz için hepinize teşekkürler. Bugünü  biraz kuru geçirsek de,  söz ileride telafi edeceğim.

Herkese sevgiler, iyi tatiller :)

Today is my 4th bloganniversary, thank you all for being with me in this journey :)





18 Ekim 2011 Salı

Bu bloga kış değil ama Kaş gelsin


Yazın ( afedersiniz ) eşekler gibi çalışıp pek tatil yapamayan  iki insanın, kış öncesi biraz enerji depolamak, biraz  son deniz ve  güneşin tadına varmak  için seçtiği  rotaydı Kaş. Her şey ayarlanmış hatta yolculuk için Suzuki Jeep bile kiralanmıştı. Maceracı! ama sorumluluk! sahibi  kişiliklerimizin sonucu olarak cumartesi gecesi neden dışarı çıkmıyoruz dedik. Lokal, Otto, Novo  derken, kadehler birbirini takip etti ve saat 03:30 sularında eve vardık. Saatler 05:15'e ayarlanmış ( Uçak pazar sabahı 07:35'te idi ) hatta bavulun bir kısmı sabaha tamamlanmak üzere bırakılmıştı . Sabah  uyandığımızda  saatin 07:00'yi gösterdiğini dehşetle farkettiğimizde, ben kahkahalar içinde ( Kanda dolaşan alkolün etkisiyle olsa gerek) bir sonraki uçağa yerlerimizi ayarlayıp online check-inlerimizi yaptım,sanırım üstteki havaalanı fotoğrafının flu çıkmasının sebeplerini az çok anlıyorsunuzdur :)).


Dalaman'a indiğimizde ağaçlara yerleri öptüren bir rüzgar vardı. Tam bizim jeep ne durumda sorusu aklımıza düşmüşken, yaklaşık 10 tane kışlık brandaları takılmış jeepi yan yana görüp durumu kurtarıdk diye rahatladık. O jeeplerin hiç birinin bize ait olmadığı söylendiğinde kendimizi birden komedi filminden sahnede gibi  hissettik çünkü bizim jeep tepesi hariç her yanı açık, 1960 model bir külüstürdü. O anda maceracı kişiliklerimize ufaktan bir selam çakıp, ellerinde başka araba olup olmadığını sorduk. Neyseki, dört yanı kapalı bir arabaya kendimizi atıp, vurduk Kaş yollarına. Yolda yağmur, kıyamet,  alabildiğine viraj 165 kmlik yol git git bitmiyor. 2,5 saatlik yol sonunda ( Bu şartlarda bizi bir de dört başı mamur! o jeeple hayal edin :)) otelimiz Nur Beach'e vardık.

Otele vardığımız ilk dakikalar, denize bakıp kendime bu hava hep böyle mi gidecek diyorum? Cevap evet :))


Nur Beach Hotel arkadaş çevremizden tescilli, o yüzden beklentilerimiz yüksek, otel güzel, özellikle manzaraya laf yok. Günler geçtikçe bu beklentilerimiz, personel sayesinde birer birer sekteye  uğruyor. Etrafta  çalışan herkes neredeyse 18 yaş altında, rahatlık güzel bir şey ama olay lakayıtlığa döndüğü zaman can sıkıcı oluyor. 13-14 yaşlarında iki çocuk size servis yapıyor, bir bakıyorsunuz yer paspaslıyor, bir bakıyorsunuz bavul taşıyorlar. Dillere destan mutfak ve bar da bize pek güven vermiyor, bir tek geldiğimiz gün öğle yemeğini otelde yiyoruz, burgerleri başarılı ama bu gerisi için yeterli olmuyor.


Hadi ordan!! :))



Tatili en iyi anlatan fotoğraflardan biri. Geç kaldığımız için güneş gözlüğümü unutmama bile hayıflanamadım çünkü 4 gün boyunca gözlüğe neredeyse hiç ihtiyacım olmadı.







İki günümüzün bir kaç saatini Büyük Çakıl Plajı'nda geçirdik, gördüğünüz gibi sadece kediler, köpekler ve biz vardık :)





Otel Kaş merkezine çok yakın olduğundan sıklıkla orada vakit geçirdik, aradığınız her şey orada. Temiz,düzenli ve  vakit geçirilesi bir yer.


Sabah bu manzaraya uyanmak her şeye rağmen güzeldi, bir ara havuza bile girdik, eh bu da bir şeydir.


Büyük Çakıl'da yiyip içebileceğiniz salaş 3-5 yer var, bunlardan ismini hatırlamadığım ama girişe yakın olanlardan bir tanesi oldukça egzantirik bir dekorasyona sahipti.




Cafe D'Ali, net, kahve,tatlı üçlüsü için iyi bir seçim. 

Havadan ümidi kesince düşündüğümüz tekne gezilerini de gerçekleştiremedik, bazen internet dünyasına daldık.  Kasabian'ın yeni albümünü dinledik ( Favorim hala Days are forgotten ve Acid Turkish Bath), ben onlar ve John Galliano hakkında uzun süredir okuyamadığım uzun uzun yazıları okudum, bitirdim. 


Dalmayı seviyorsanız Kaş aradığınız yer.



Kaş'tan ayrılmamıza 2 saat kala güneş yüzünü gösterdi, biz de hemen attık kendimizi serin sulara. Artık oradan mutlu ayrılabilirdik ama  keşke bu vakitlerden daha fazla yaşayabilseydik.



Bitirmeden yemek için tavsiyelere gelelim; iki kere Bi Lokma'ya gittik zeytinyağlılar sıradan, mantı ve Hünkar Beğendi yıkılır. Meydan'daki Calamar'dan kaçının, dolu olması sizi yanıltmasın, bir şeyler içebilirsiniz belki ama yemek ve personel tatmin edici değil. Servis ve yemek açısından en memnun ayrıldığımız yer Mercan Restaurant oldu, mutlaka orada bir akşam balık yiyin.  Yağmur yüzünden günlerce kapalı olan Bahçe Restoran'da yola çıkmadan önce son yemeğimizi yedik. Mezeler salatalar lezzetli ama neden bizi kebap yemeye zorladıklarına bir anlam veremedik. Bahçe'nin ortamı huzurlu bir 70'li yıllardan fırlamış gibi. Bar olarak da en ilginç bulup, eğlendiğimiz,  Barcelona oldu, orada bir şeyler için derim.


Tabi ki rotarsız THY uçuşu olmaz, kimisi banklarda uyurken, kimisi fotoğraflarını çekiyordu :) .

Tatilimiz istediğimiz hava şartlarında geçmese de, güzeldi , denenecek bir sürü mekan ve aktiviteyle beraber Kaş gelecek için  tatil listemizde süphesiz tekrar yerini alacak.

10 Ekim 2011 Pazartesi

Hadi ben kaçtım


Pazar gününden itibaren küçük bir kaçamak için Kaş'tayım. Büyük ihtimalle tatil süresince fotoğrafta gördüğünüzü yapacağım. Büyükşehire dönüş Perşembe günü, o zaman kadar iyi bir blog yazarı olamazsam kusuruma bakmazsınız umarım.

Görüşmek üzere!

Since yesterday I'm in Kas for a little getaway and most probably  that's what all  I'll be doing  during my holiday. I'll  be back to big city on Thursday so I hope you will be ok if I won't be a good blogger and post regularly.

See you soon!

19 Eylül 2011 Pazartesi

Dj, gonna burn this goddamn house right down



Merhaba!  Cumartesi öğleden sonra tarafımdan kızlara hazırlanan kokteyllerle resmi olarak başlayan haftasonu Adidas All Originals parti ile devam etti .Sophie Ellis Bextor' ı 2 kere kaçırmış olan ben çekirgenin 3. kere sıçramasına izin verecek değildim, dolayısı ile saat 20:00 sularında Küçük Çiftlik Parkı'na vardık.  Datarock hatta gecenin yıldızı Sophie Ellis Bextor'a kadar sakin bir havada muhabbetle gecen parti SEB'nin sahneye çıkacağı zaman hareketlendi, biz de öne konuşlandık. SEB fotoğraflardan gördüğümüz  kadar tatlı ve duru bir güzel, şirin elbisesi ile sahnede. İlk bölümü biraz yavaş geçen konser Lady, Groovejet  ve Moloko'nun Sing it Back'ini arka arkaya söylemesiyle  kıvama geliyor,bir süre sonra konser bitiyor ama kimse gitmiyor bizler  Murder on the dancefloor'u söylemesi için çığlıklar atıyoruz :)  Kendisi bizi kırmıyor bis yapıp konseri Murder on the Dancefloor la kapatıyor, mutlu bir şekilde mekanı terkedip  rotayı 360'a Movida Corona DJ yarışması Türkiye finaline çeviriyoruz. Kalabalık eğleniyor, biz de bir kaç finalisti dinleyip oradan, ufak bir Asmalımescit turuyla evlere yollanıyoruz. Bu hareketlilikten sonra evde sakin bir pazar geçiriyorum.

Fotolara gelirsek geçen pazar akşam yemeği sonrası çekildi, aramızda kalsın sevgilimin ilk blog çalışması, onu korkutmadan konuya alıştırıp, gönüllü fotoğrafçım yapma yolunda ilerlemek istiyorum :) .

İyi haftalar! :)

Hi! We kicked the weekend off on saturday afternoon with  the cocktails I've prepared for my girls and Adidas All originals party to follow. I've missed Sophie Ellis Bextor's performance twice before so this time we have made our way to Kucukciftlik Park around 20:00. It was a bit quiet till SEB and we prefered to sit on the lawn and talk. SEB was a cute person with her pure beauty in her little sundress like her photos.  The concert reached the peak point when she sang Lady, Groovejet followed by Moloko's sing it back.  She finished the concert in style by singing Murder On the dance floor which me and the crowd cheered for.After this happy moment we've been to 360 for Movida Corona Dj contest 2011 national final. It was crowded we danced to some sets of the finalists but left for a little Asmalı Mescit detour. Ofcourse after all these, I had a lazy sunday at home.


The photos from last sunday after dinner and shot by my boyfriend as his first  work for the blog. Between you and me, I'll try to do my best to make him my designated photographer but have to move slowly ;) .





Kazak ve botlar /Knitwear and boots: Zara
Şort /Shorts: Athmosphere
Çanta ve örgü bileklik/ Bag and braided bracelet: H&M
Bileklikler /Bracelets: Loopie Love ve Alaçatı

15 Eylül 2011 Perşembe

Modanın mutlu akşamı


Bu akşam moda Nişantaşı, İstinyepark ve Bağdat Caddesi'nde sokakta olacak, düzenlenen etkinliklerle güzel bir akşam geçirmek istiyorsanız, en yüksek  ( Ama rahat) topuklularınızla haydi dışarı! Ben Nişantaşı'nda olacağım, belki bir yerlerde karşılaşırız. 

FNO gelişmelerini benimle takip etmek için ne yapacağınızı biliyorsunuz :) 

FNO Istanbul is this evening in Nisantası, Istinyepark and Bagdat Caddesi so to have a great night in fashion wear your highest ( And comfy) heels and go out. I'm be in Nisantası so maybe I'll see you there.

To follow the hype you know what to do :) .

IFW dosyasını böyle kapattım


 IFW'nin son günü (Cumartesi) güzel bir gün geçirdim, dolayısı ile geç de olsa sizinle paylaşmak istedim.

On the very last day of IFW, I had a lovely day that's why I wanna share it with you even though it's a bit late.


Tuvanam by A46 modelleri podyuma çıkmaya hazır.

Tuvanam by A46 models were ready to hit the runway.


Deniz Kaprol defilesi sonrası bir model hala makyajından kurtulamamış.

A Deniz Kaprol fashion show survivor male model still was in his make-up.




Gamze Saraçoğlu'nın  koleksiyonundan bu elbiseyi görünce ,hii ben bunu çok beğendim dedim ve defilenin açılış parçasıydı.

When I saw this dress from Gamze Saracoglu's Spring 2012 collection, I said oh I love this dress and it was the first look of the fashion show.




Provadan önce modellere son direktifler, " Yürürken kollarınızı kullanmayın" ! :)

Last directions to the models before rehearsal "Don't use your arms while walking" ! :)


Twitter'da bahsettiğim Burcu Kutluk'un transparan elbisesi, fotoğraf hakkını tam verememiş olsa da şahane değil mi?
This is the dress I tweeted about, photo doesn't do justice to dress but isn't it amazing?







Gamze Saraçoğlu'nun  Kubrick'e övgü adlı defilesi benim için güzel bir IFW finali oldu, bu koleksiyona ait videoyu buradan seyredebilirsiniz.

Gamze Saracoglu's fashion show called Tribute to Kubric was a great final for me to IFW, please see the whole show from here.




Limango'nun düzenlediği after partyde de Burcu Kutluk'un elbisesinin peşini bırakmadım :)

At after party hosted by Limango I was still chasing Burcu Kutluk's dress.


Mutlu ve rahatlamış Gamze Saraçoğlu sevincini herkesle paylaşıyor.

A happy and relaxed designer Gamze Saracoglu sharing her happiness with everyone.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...