Biliyorum yazamadım, nerdeyse 1 hafta oldu doneli, bayram, tatil, rehavet.. ne derseniz o iste bir turlu olmadı. Çok az kaldım hic bir seye yetmedi ama benim sehre asık olmama yetti de arttı. İlk kez gittigim bu ulke ve sehirden bu kadar etkilenecegimi tahmin etmiyordum ama her şey o kadar cabuk oldu ki :)
Westbourne Terrace denilen Hyde Park'ın kuzeyinde, sehrin en elit semtlerinden birinde, 19. yuzyılın ortalarında yapılmış çok guzel bir butik otelde kaldım. Sehir stili (Metrosundan, market tabelalarına kadar her seyin bir tarzı var), sokakları, temizligi, duzeni, taksileri( Siz hiç Chanel taksiye bindiniz mi? Ben bindim, benim gibi bir moda manyagı için unutulmaz bir deneyimdi), yeme-içme durumları, insanları, imkanları, gece hayatı ve farklılıklarıyla beni cok mutlu etti, is sebebiyle gittigimden oncelikli olarak isimi bitirmem gerekiyordu sonra ver elini Oxford Street, Carnaby Street, Regent Street, Knightsbridge, Trafalgar Square .. vs vs. Guya sokak modası cekecektim ve dukkanları, Rellik gibi Kate Moss'un favorisi olan vintage dukkanlarına gidecektim, hatta Nothing Hill'de cumartesileri kurulan Portobello Market'a, ama hem Christmas curcunası, hem vakit azlıgı biraz da fotograf makinesinin gazabıyla gerceklestiremedim tum bunları, uzgunum.
Nerden baslamalı; insanlar, sıcak, kibar, cogu stil sahibi, 15-25 yas arası genc kadın nufusunda İstanbul'da da oldugu gibi UGG bot patlaması gozlemledim. Ben de yaklasık 4 sene once aldıgım kum rengi, rengi ( sand) artık kirlilikten gorunmez market alısverisi gibi gunluk işlerde giydiğim ve zamanında çok sevdiğim bu dunyanın en rahat botlarının burası gibi soguk ve cok dolasmanız gereken sehirler icin optimum sehir ayakkabısı oldugu gercegine bir kez daha inandım, ben ilk aldıgımda insanlar uzaylı gormus gibi bakıyordu, artık Tr'de bu yıl itibarıyla resmi olarak satısa baslanması bu bakısları sona erdirdi allahtan. Neyse Londra'ya donelim, insanlar canları ne isterse onu giyiyorlar havanın sogukluguna inat ve kimseyi yadırgamadan, bir daha donup bakmadan, artık zaten yaz-kıs kavramı kalmadı onemli olan sizin kendinizi nasıl iyi hissettiğiniz, kısa kollu paltolarla gezenler mi istersiniz, yazlık elbise altına corapsız babet giyenler mi, her seyi gordum ve kesinlikle yadırgamadım, gerçi burda olsa kıza bak yazlık elbise giymis, donacak gibi serzenislerde bulunan cok olur, gorus farkı iste.
Alısveris konusuna gelince, her konuda o kadar çok seceneginiz var ki, birbirinden bagımsız ve her butceye gore, bu saydıgım caddeler oyle bizim Abdi İpekci gibi falan hemen bitmiyor, cok uzunlar her birinde bir gun gecirebilirsiniz tum magazalara girmek isterseniz, sıkı bir kondisyon lazım, hava buz ( hatta mevsimin ilk karını gördum) ama kimsenin umurunda değil, tabi benim de :) Reiss, Uniqlo, Primark, Topshop, Office, H&M .. gibi cogu İngiliz markası sundukları cesitlilik ve uygun fiyatlarıyla butceye gore yasayanlar için birebir. Bunların hepsi ayrı Topshop ayrı, kesinlikle ayrı bi yazı konusu, sadece bu magaza da her seyi didikleyecek olursanız çok rahat bir gunu tamamlarsınız. 5 katlı kocaman bir mağaza dusunun, insanlar holiday season sebebiyle açılıs saatinden once kapıda kuyruklar olusturmaya baslamış, sadece kendi markaları değil, Mina, Nine West, Ugg, Faith.. gibi baska markaları da iceren, isterseniz manikur yaptırabileceğiniz, isterseniz bacaklarınızda derman kalmadıgı zaman "Eat" adlı cafe de ( Burda Maslak'ta var sanırım) bişiler atıştırıp soluklanabilceğiniz, katların ucu bucagı gorunmeyen kocaman bir yer. Bir Kate Moss koleksiyonu var ki burdaki magazaların nerdeyse 1 katı kadar :) . Benim Londra'da hissettiğim genel duygu, (arkadasımın da oyle, sanırım burayla ilgili genel bir ruh hali) o kadar cok secenek ve az zaman arasında sıkısıp, araba farı gormus tavsan gibi donup kalmak, ne alacagınızı bilememek, buradan sadece Sienna Miller'ın uzerinde gorulen ( etiketinde bile Bayan Miller uzerinde gorulmustur diyor, biliyorum cok sığım :)) Mina adlı markaya ait kısa bir elbise aldım ki zaten dilek listemde bir suredir vardı, Burberry benzeri zımba detaylı ayakkabılara ne yazık ki rastlayamadım. Bunların dısında Harvey Nicks, Harrods, Selfridges tavaf edildi tabiki, her yer o kadar kalabalık ve senlikliydi ki :) Pret a Mange de hayatımın en guzel sandviçlerinden birini yedim, Eat gibi Pret a Mange Londra'nın pek cok yerinde bulunan, salata, sandviç, meyve.. gibi sunumu ve kendisi leziz atıstırmalıkların tadına bakabileceginiz bir yer. Muji herkesin vuruldugu tarz sahibi bir uzak dogu ( Japon) dukkanı, ilginç hediyelikler, guzel kokulu sabunlar, cesitli ev tekstili ve esyaları, satan çok seker bir yer, mutlaka ugranmalı. ( Mandarin kokulu kalıp sabun ve likit el sabunu alındı, muhtesem) . Benefit (
http://www.benefitcosmetics.com/), uzun suredir bir kac urununu makyaj cantama katmak istedigim, rastlayınca çok sevinip alısveris yaptıgım, urun sunumları ile beni benden alan bir kozmetik markası. Bir de sonunda bir bootie ( bilekte biten ayakkabı-bot arası ) alabildim keyfime ve parama uygun Kurt Geiger marka, pek mutluyum.
Seyahatimle ilgili yazacagım bisiler daha mutlaka vardır, simdilik aklıma gelenler bunlar, zaten zamanım yok çıkmalıyım. Benim size ve tabi kendime tavsiyem, yılın bu Christmas zamanlarından uzak bir zamanda gidip her seyin tadına vararak gezmek( Muzikaller, muzeler, Busaba' da... dahil), karmasa bazen sizi hedefinizden saptırabiliyor ayrıca hayatımda gormedigim kadar eziyetli bir donus yolculugu yaptım, bu da bu seyahatin eksisi olmakla beraber, o kadar memnun kaldım ki sozunu bile etmeye degmez. En kısa zamanda, en az 5 gun kalmak suretiyle Londra'ya gitmek 2008 yılı hedeflerim arasına yazıldı.