Holiday etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Holiday etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Haziran 2012 Çarşamba

Scotland Photo Diary

Bir türlü fotograflarını post edemediğim İskoçya tatili sonrası, bir de Bozcaada eklendi. O yüzden bugün hemen İskoçya, Bozcaada pek yakında :)

While I  still couldn't find time to post Scotland pics  and I have been to Bozcaada recently.  It's time to post Scotland pics now and Bozcaada will follow :).


İşte ben buna sıcak karşılama derim! Hotel Du Vin'e vardığınızda şömine karşısında viski ikramı size evet ben  gerçekten İskoçya'dayım dedirtiyor :) 

That's what I call  a warm welcome! At Hotel Du Vin they serve whiskey in front of fire place after your check-in which really makes you say yes I'm in Scotland! :)




Yine  Hotel De Vin'deki akşam yemeği göründüğü kadar iyiydi.

The dinner was as good as it looks in the hotel.




Botanik Bahçeleri'nde koşmak çok keyifliydi.

Running was great in Botanic Gardens.




Bir gün bunu sabah kahvaltısı olarak yediğime inanabiliyor musunuz? Rogano' da :)

One day I had these as my breaskfast in Rogano





Tulquhon Kalesi'nden manzara.

View from Tulquhon Castle.



Glasgow West End'deki vintage mağazalarından bazıları Starry Starry Night, Not Now Cato ve Retro.

Some of the vintage shops in West End in Glasgow called Starry Starry Night, Not Now Cato and Retro.



Charles Rennie Macintosh tarafından 1904'de tasarlanan The Willow Tea Rooms'da çay saati zorlu ve lezzetli.

Afternoon tea at The Willow Tea Rooms is tough and delicious. Place was designed by Charles Rennie Macintosh in 1904.


Kedi Felix'in St. Andrews'dan selamı var.

Felix the cat says hi from St. Andrews.





23 Mayıs 2012 Çarşamba

İskoçya'nın en prestijlisi: St. Andrews


Burası dünyada golfun başkenti olarak bilinen ve Prens William'ın gittiği üniversitenin bulunduğu St. Andrews. Fotoğraflara fon olan yer ise St. Andrews Katedrali yani en azından ondan ayakta kalanlar :). Kasabada fazla ve istediğimiz kalitede zaman geçiremedik ancak size bu kısa zamandaki en değerli keşfim olarak  (eğer fish&chips seviyorsanız veya denemek istiyorsanız ) The Tailend'i öneririm. Hele hava güneşliyse, üşüten İskoç rüzgarı yoksa sahilde denize karşı yiyip keyfinizi katlayabilirsiniz.

İstanbul'da artık kolsuz tişörtle gezerken bu kıyafet biraz kalın olsa da, dünyanın bir yerinde kışa yaklaşan bir yerler var değil mi? :) Kıyafet uzun araba yolculuğu kıyafeti, rahat, katlı ve evet biraz sıradan ama yeni Celine gözlüğümle durumu belki biraz kurtarabilirim sanıyorum?

Here is St Andrews the home of golf and St Andrews University which Prince William graduated from . My background is St. Andrew's Cathedral or errm what's left of it :). We spent a little time there but my biggest gain was to meet The Tailend which is a well known fish & chips place. If the weather is sunny and cold Scottish wind is not around, you can enjoy your fish & chips at the seaside and double the pleasure.

In Istanbul we are wearing sleeveles tees but  hey there's a place in whole world which is ready for winter, right? :) My outfit was for a long car trip, comfy,layered and yes a bit ordinary but I hope my new Céline glasses can save the day, don't you think?


Ceket /Coat: Maison Scotch
Sweatshirt : Yessica
Yelek ve çanta /Biker vest and bag: H&M
Tişört /Tee: Nice & Traditional
Tayt/Leggings: Lindex
Ayakkabı / Shoes: Converse
Yüzükler /Rings: Topman, Natura Selection
Gözlük (Yeni) /Sunnies (New) : Céline









11 Ocak 2012 Çarşamba

Silence or noise?


İstanbul'da yine insanı yataktan çıkmamaya sevk eden bir hava var. Ben maalesef çıkmak zorunda olanlardanım, en azından bir post yaparak bu durumu değerlendireyim. Günler yavaş geçiyor. Evle ilgili ne zamandır yapmayı düşündüğüm eklemelere hızlı bir başlangıç yaptım  ve kısa sürede hatırı sayılır bir yol aldım, mutluyum. Bu arada, yeni  yıl kararı mı, ne dersiniz bilmiyorum ama  dün yine spora başladım, bu da benim için  yine güzel bir gelişme. Kıyafete gelirsek, Glasgow'da giydiğim bu gömlek şeffaflığı ve arkadaki penceresi ile tatildeki ilk alışverişlerimden.

The weather is so bad in Istanbul that makes you never want to leave your bed. In my case I had to leave the bed so why not making a blog post? Days are slow. I've started doing some additions at home which I have been thinking about a while. It's been a short time but going so fast which makes me happy. By the way, whether you call it a new year resolution or something else, I've started going to gym since yesterday which is also a great progress for me. I wore this outfit in Glasgow night out and, the shirt  is one of the first purchases on my holiday with its sheer fabric and cut out at the back.

Gömlek (Yeni) / Shirt (New): Silence + Noise
Pantolon/Pants: Topshop
Palto/Coat: MNG
Çanta ve yüzük/ Bag and ring: H&M
Botlar/Boots: KG by Kurt Geiger 


10 Ocak 2012 Salı

Aberdeen ve Glasgow


Haftasonum biraz keyifsiz geçti. O kadar gezmenin sonucunda azıcık hastalandım, pazar akşam üstüne kadar neredeyse yataktan çıkmadım diyebilirim. Pazar akşamüstü uzun süredir uzak kaldığım Nişantaşı'na küçük bir ziyaret, Scotch & Soda indirime girmiş. Ne, sadece %30 mu? Sevgilinin göz koyduğu turuncu pofuduk montu alıyoruz. Görevimiz Tehlike 4? Neden olmasın, sonuç şalteri kapattığınız hareketli bir 2 saat, benim gözüm filmdeki suikastçi Sophie Moreau'nun Prada çantasında, oldukça güzel. Haftasonundan yine İskoçya'ya bağlanalım da, hikayenin devamını anlatayım.

 Seyahatim sırasında birer gün de Aberdeen ve Glasgow'da kaldık. Aberdeen bir sanayi şehri, granit binaların çokluğu sebebiyle "gri şehir" diye de biliniyor. Primark, New Look, Topshop..vs gibi bilindik markaların olduğu Union Caddesinde istediğinizi pek çok şeyi bulmak mümkün. Caddelerden birbirine küçük alışveriş merkezleri ile bağlanılıyor, böylece soğuktan biraz korunmuş oluyorsunuz. Akşam yemeği için Moonfish Cafe'yi seçiyoruz. Adından da anlaşılacağı gibi balık ağırlıklı yemekler sunan bir menusu var, başlangıçlar biraz küçük gelse de, ana yemek olarak yediğim levrekle doyuyorum.


 Sonra ver elini publar, barlar. Dışarıda acayip bir rüzgar,en iyisi içeride kalmak ama Aberdeen kızları soğuğu hissetmiyor, hepsi kısa elbiseleri ve çıplak bacakları ile caddelerdeler. Ne olurdu ben de biraz böyle olsaydım diyerek onları hafif kıskanmıyor değilim :) . Neyse bir kaç pub ziyaretinden ikisi diğerlerine galip geliyor. Ninety Nine ve Orchid. Birincisinde Indian Summer, diğerinde Pink Orchid içiyorum, hatta sonuncusundan 2 tane içiyorum, öyle lezzetli ki.


Sevgilim beni  anlata anlata bitiremediği  Siberia Vodka Bar'a götürüyor. Bara oturuyoruz ama o ne, barmen saatin 24:00'ü gösterdiğini söyleyip servis yapmıyor, sizin anlayacağınız çoğu barda servis gece yarısı bitiyor. Bu kadar da kuralcı olmayın canım :)  Hevesim kursağımda kalarak otele dönüyoruz. Aberdeen çok etkileyici değil, sırada Glasgow'u keşfetmek var.



Yağmurlu ve soğuk bir akşamda varıyoruz Glasgow'a. Araba ile geliyorsanız, her tarafa dönmenin yasak olduğu caddeler sizi sıkabilir. Oteli görüyoruz ama ulaşmamız neredeyse yarım saat alıyor. Check-in işlemleri bitince tüm bu sıkıntıları unutuyoruz çünkü otel tarihi tren istasyonunun üzerinde yükseliyor, ismi Grand Central Hotel. Yemek rezervasyonumuz 20:00'de The Corinthian Club'da, o zamana kadar, otelin barı Champagne Central'da vakit geçirmeye ne dersin? Biri size bu teklifle gelirse sakın geri çevirmeyin çünkü burası şampanya üzerine kurulu menusu, istasyona bakan manzarası, rahat havası ve lounge uyla çok çok hoş, denenesi bir yer.
.


Sweet Vivien'ın damağımda bıraktığı tatla, düşüyoruz The Corinthian yollarına.Otele çok yakın ama yağmur fena. The Corinthian restoranı, barı, casinosuyla 4 katlı bir kompleks.  Deniz ürünleri güzel ve ülkemize göre oldukça uygun fiyatlı. Lezzetli yemeğimizi takiben, biraz eğlenmek ve şansımızı denemek amaçlı rulete yöneliyoruz ve acemi şansıyla o geceki içecek paramızı çıkartıyoruz. Daha fazla zorlamayıp paramızı alıp, oradan hızla uzaklaşıyoruz :)
 

Ertesi gün  ana caddede biraz tur atıyoruz. Alışveriş imkanı diğer şehirlerden çok ve daha iyi markalara rastlanabiliyor. Şehir olarak güzel ve keşfedecek pek çok yer olmasına karşın, zamanımız yetmiyor, tekrar geliriz diyoruz. Hogmanay için Edinburgh'a dönmemiz lazım. Hogmanay de ne diyorsan o da diğer blog postunun konusu.

2 Ocak 2012 Pazartesi

Yeşilin en huzurlu hali


Londra'dan selamlar ve mutlu yıllar! Internet problemleri ve zamansızlıktan biraz geri kaldım ama ben buralarda mutluyum, anlatacak bir sürü şeyim olmasının heyecanındayım :).  Bugün sizi  Tarves yakınlarında, yemyeşil huzurlu  bir park olan Haddo Country Park'a götürüyorum. Güzel bir yapının çevresinde kurulmuş, bahçeler, piknik alanları, besleyebileceğiniz ördekler, kuğular, şehirde bulamayacağınız bir huzur vaad ediyor size. Kraliçe Victoria tarafından dikilen ağaçlar bugün kocaman olmuşlar.  Rüzgar bazen üşütse de muhteşem bir yürüyüş yapıp, harika bir zaman geçirdim. Yazın tekrar görmek, keyfini daha fazla çıkartmak istediğim bir yer oldu Haddo Park.

Bugünlük bu kadar ama devamı gelecek, şimdi Londra Caddeleri beni bekler!

Görüşmek üzere :)






26 Aralık 2011 Pazartesi

Edinburgh, sen de çok güzelmişsin

Tatilim devam ederken ilk postumu yazma zamanı çoktan geldi ve geçti ancak yeme,içme, yan gelip yatma modundan çıkmak çok kolay olmuyor tahmin edersiniz ki :) Sorunsuz sayılabilecek bir yolculuktan sonra perşembe akşam üstü 15:00 sularında Edinburgh'a vardım. Nerede kalacağımızdan haberim yoktu ama araba Hotel Missoni'nin önünde durunca, sevgilimin ilk sürprizinin bu olduğunu anladım. Bir moda bloggerı olarak Missoni bayıldığım markalar arasında yer almasa da, iç dekorasyon ile ilgili  başarılı olduklarını düşünüyorum.


Missoni kilti içinde mutlu bir vale :)

Neredeyse tüm kozmetiklerimi taşımamak için İstanbul'da bıraktığımdan acil ihtiyaçlar için şehrin ana caddelerinden  biri olan Princes Street'teki Superdrug'ın yolunu tuttuk. Christmas neşesi her yeri sarmış, her yer ışıl ışıl, insanlar keyifli, bu havadan etkilenmemek mümkün değil. İçilen bir kahve sonrası otele dönerken The National Gallerry of Scotland önünde kurulmuş tezgahlardan birinden 7. yy Kelt eserlerinden birinden etkilenerek yapılmış bu bileziği aldık.

Yemek için otele yaklaşık 1 mil uzaklıkta Wedgewood'a  rezervasyon yaptırmıştık, erken orada olduğumuzdan yol üstündeki bir puba girdik, zencefil birası Crabbie's benim yeni favorim oldu. Wedgewood klasik İskoç mutfağını modern dokunuşlarla sunan güzel bir restoran. Her şey çok güzel ancak yemek arasında sundukları limon sorbesi, ahududu ve zencefilli bira karışımı favorimiz oluyor ve bir daha istiyoruz.

Dönüşte 2 puba daha uğruyoruz, en çok otelin karşısındaki Deacon Brodies Tavern'i beğeniyorum, denenecek o kadar çok şey var ki bu gezide o yüzden de çok heyecanlıyım.

Sabah otelde klasik bir İskoç kahvaltısını takiben Edinburgh Kalesine doğru yürüyoruz, hava soğuk ama yağışsız. Kaleye Royal Mile denilen 1 mil uzunluğunda caddeyle ulaşılıyor ve şehrin tam tepesinde. Ben bu tür yapıları gördükçe kendimi  bir  Excalibur uyarlamasında falan sanıyorum, gördüklerimden fazlasıyla memnunum.

Palto ve botlar: MNG
Çanta ve  snood:H&M
Jean: Topshop



Kaleyi fethettikten sonra, esas konuya geliyorum ve kendimi birden Urban Outfitters'da kasa sırasında buluyorum. Bilinen alışveriş noktaları tamam ama  ben başka bir şeyler peşindeyim. Grass Market'ta bir şubesi bulunan Armstrong's Vintage Emporium'un. Küçük bir aramadan sonra buluyoruz. İçerisi kalabalık, çeşit çok, içerde çok kalamıyoruz çünkü otelden çıkma saatimizi geçmiş bulunuyoruz ama ben çok güzel bir el çantası, er kişi de 70'li yıllardan Donnie Brasco tarzı bir deri ceketle çıkmayı ihmal etmiyoruz. Güzelim Victoria Caddesi'nden yukarı yürüyüp, otelden çıkışımızı yapıyoruz.

Sonrası ve bulduklarımı daha sonra yine sizinle paylaşağım, şimdilik hoşçakalın :)


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...