Yeme-İçme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yeme-İçme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Temmuz 2013 Pazartesi

T in The Park'ta doğum günü

Perşembe akşamı 18:00-19:00 gibi varıyoruz T in The Park'ın yapılacağı Balado'ya, Edinburgh'a yaklaşık 30 - 40 dk lık mesafede. Uzaktan bayraklar görünüyor ve heyecan artıyor. Biz Residence denilen bölümde kalıyoruz, işaretleri takip ediyoruz. Otoparkı ayrı ve otopark konaklama alanına çok yakın, ne güzel. Hemen girişimiz ve kaldığımız yeri size bir video ile göstereyim o zaman: 

We arrived T in the Park on thursday evening. It's like 30-40 min. away from Edinburgh. We saw the flags from far which was excited and followed the signs. We stayed at the Residence part which has a seperate parking lot and very close to the car park. Here's our entrance and where we stayed with a video.



19 Temmuz 2013 Cuma

Yine yeni yeniden İskoçya

İskoçya'da eğlenceli ama sihirli bir müzikal gibi geçen 10 gün bitti ve salı akşamı gerçekliğe döndük. Yenilerin denendiği, yeni yerlerin keşfedildiği, yeni başlangıçların yapıldığı, kutlamaların eksik olmadığı günleri blogda paylaşma zamanı geldi. Dolu dolu geçen günlerde yüzlerce fotoğraf ve video çektik dolayısı ile beni editlerken uzun saatler, dolayısıyla  sizleri de uzun postlar bekliyor :) 

Our 10 day trip to Edinburgh finished on Tuesday evening and it was like an amusing but magical musical. Tried new stuff, explored new places, started new beginnings and celebrated a lot and it's time to share all of them with you. We took hundreds of photos and videos so long hours for me editing means, long posts for you to read :).


Cumartesi günü Edinburgh bizi 23 decerecelik bir sıcaklıkla karşıladı, 10 günlük evimiz düşündüğümüzden daha sıcak olabilir miydi? Ya da gelecekte burası, gerçekten evimiz olabilir miydi??? ;)

On Saturday, Edinburgh greeted us with 23 degrees of sunny weather so maybe  our 10 day home would be hotter than we tought? Or could it be our real home in the future?? ;) 

2 Temmuz 2013 Salı

Günlerden Burgazada



Geçen Pazar, artık diğer pazarlara benzemesin dedik, evden çıkalım biraz nefes alalım dedik.Ortaklaşa Burgazada'da Kalpazankaya'da rakı-balık fikrinde anlaştık.  Hava bulutlu, hatta vapurun açık bölümünde giderken, acaba yazın ortasında adaya en gidecek en soğuk günü bulmuş olabilir miyiz diyorum :).

Last Sunday, we decided to take a different stroll and went to Burgazada for some rakı and fish for a change. 



14 Mayıs 2013 Salı

Bu yılın ilk Bozcaada'sı


Merhabalar :).  Cuma'dan beri New Balance Bozcaada Koşusu ve tatil amaçlı Bozcaada'daydım. Yine dolu dolu 3 gün geçirdik. İyi ki gelmişiz deyip, yine bitmesin istedik.



30 Nisan 2013 Salı

Çiçekliler çıksın, bahar sonunda geldi




Selam Moda Cadısı'nın tatlı okurları :) Yeni blog (www.zencefit.com ) falan derken, buraları biraz ihmal mi ettim ne? Kendimi hemen yeni bir kıyafet postuyla toparlıyorum.  Pazar günü Nisan ayında doğum günleri olan annem ve kardeşim için saat 19:00 gibi akşam yemeğinde buluştuk.


12 Nisan 2013 Cuma

Galata'dan I Love Sale'e


Geçen hafta havayı güzel bulunca, uzun zamandır gitmediğim Galata tarafına uzandık. Önce kahvaltı sonra biraz yürüyüş üzerine kurulu günümüzün yanı sıra, kıyafet postu da yazının devamında sizleri bekliyor.

26 Mart 2013 Salı

Duygu Yegül'den "Good Night Nobody"


Duygu Yegül ile arkadaşlığımız ta ortaokul yıllarına dayanır. Birlikte çok şey yaşadık, beraber New Kids On The Block üyelerine aşık olduk ( Jordan için az kavga etmemişizdir :)),  Michael Jackson'ın o muhteşem performansını görebilme ayrıcalığını beraber tattık. O günler geride kalsa da, arkadaşlığımız hiç bitmedi. Ortaokul zamanlarında gizli gizli resim ödevlerimi yaptırdığım o yetenekli kız, bugünlerde Nişantaşı Juno'da ilk sergisini açtı.

My talented  best friend since junior high Duygu Yegul , now having her first exihibition called "Good Night Nobody" in Juno between the dates of 23rd March - 12th April. 

25 Şubat 2013 Pazartesi

Pazarların en güzeli





Pazar günü güneş uzun süredir saklandığı yerden çıktıysa biz de çıkmalıydık. Doğrusu güneşin çıktığını görmeden bir gece önce sözleşmiştik bile. Yine Karaköy'ün yolunu tuttuk, aldığımız simitler eşliğinde Ops'ta kahvaltı ettik. Kahveyi son zamanlardaki favorimiz Muhit'te tatlı kediciklerle içtik.

 On sunday if sun decided to come out where it has been for a long time and ofcourse we also should go out. Our sunday spot was Karaköy again. We had breakfast at Ops followed by coffees in our latest favorite Muhit together with sweet kitties.



Bizim pazar takımı / Sunday team



Günün ikinci kısmında bir süredir gitmek istediğimiz, Feriköy Organik Pazarı'nın yerinde kurulan Antika pazarının yolunu tuttuk.  Pazar çok güzel ve eğlenceli. Eski fotoğraflar, objeler, tabaklar sizi bir süreliğine başka dünyalara ve dönemlere götürüyor. Pahalı antika değeri olan parçaların yanı sıra, bizim aldığımız gibi küçük ve uygun fiyatlı parçaları da bulmak mümkün. Turumuzun sonunda, etkisini yitirmeye başlayan güneşi, sıcak çayların yanında yenilen gözlemelerle uğurluyoruz. 

On the second half of the day, we visited the Antique Market in Ferikoy. It was a fun and great place . Old photos, objects from the past and old chinas take you to another eras and lives.There were many expensive pieces which has antique value but it's also possible to find nice and relatively cheaper pieces like we bought. 









21 Ocak 2013 Pazartesi

Edinburgh sevilmez mi?



Karl Lagerfeld  Edinburgh'yı Chanel'in son Metiers d'Art  şovu için boşuna seçmedi. Edinburgh tarihi, aristokrat güzelliği, gotik havası ve daha fazlası ile Chanel'in en görkemli şovuna arka plan olmaktan daha fazlasını vaadediyor.



Benim de şu ana kadar, İskoçya'daki favori şehrim olan Edinburgh'yı son ziyaretimizde, kült film Trainspotting'in yazarı Irvin Welsh'in doğum yeri olan Leith'de kaldık. 96 yılında çekilmiş olan film versiyonunu gördükten sonra Leith uzak durulması gereken bölgelerin başında gelse de, son yıllardaki değişimiyle, o kötü günlerine fazlasıyla uzak görünüyor.Yaklaşık 4 kmlik Leith Walk kozmopolit dükkanlarıyla sizi Edinburgh merkezine getiriyor ve güzel bir yürüyüş parkuru oluşturuyor.

Kahvaltı için tesadüfen bulduğumuz bir Italyan Deli'si olan Gaia'dayız. İsteğinize göre hazırlanan panini sandviçleri kahve eşliğinde hüpletip, yolumuza devam ediyoruz.





Edinburgh'daki yılbaşı marketi her yönüyle Glasgow'a galip geliyor. Şimdiye kadar yediğimiz en güzel tostu burada yiyip ( Listemde Atik büfenin Dr. Osman'ı ikinciliğe düştü :) ), geçen pazar sabahı evde benzerini deniyorum. Sonuç marketteki kadar olmasa da, başarılı. Pırasa, soğan ve sarmısak karışımının olgunlaşmış cheddar peyniriyle uyumu beklenmedik bir birleşme ama çok leziz, yanında hot buttered cranberry punch'la soğuk havada iyi gidiyor. Bu punch denenecekler listesinde yine üst sıralarda yer alıyor, aşağıda yazan malzemeleri kolayca temin edip, siz de deneyebilirsiniz.




Bir stantın dışındaki beyaz kaplanlar, komik bir görüntü oluşturuyor. Acaba şansımızı denesek, bir tanesini eve getirebilir miydik? :)



Buz pisti güzel gözükse de, omzundaki sakatlıktan muzdarip ben için uzaktan bakılması gerekenler listesinden ötesine geçemiyor.

Biraz video cahili olsam da, marketin havasını daha iyi solumanız için bir video bile çektim, buyrun:






Scottish National Gallery tarih ve sanat severlerin mutlaka ziyaret etmesi gereken noktalardan. Kendi bünyelerindeki eserlerden oluşan koleksiyonun bordo renkli duvarlarla oluşturduğu dünya etkileyici. Sizi başka zamanlara taşıyacak kocaman tablolara, sandıklara ve diğer parçalara kesinlikle zaman ayırın. Bence şehirde ücretsiz yapılabilen ancak değeri paha biçilemez en doyurucu aktivite.

Müzenin bir de geleneksel İskoç yemeklerini sunduğu bir kafesi var. Sevgilim bir İskoç klasiği haggis-neeps and tatties'i tercih ederken, ben kuzuyu tercih ediyorum. Yanındaki salata, patates salatası ve yulaf keki (Oat cake) elmalı taze krema sosuyla beni memnun ediyor.



 Edinburgh'da yine dolaşırken bulduğumuz Lovecrumbs  tadına doyulmaz pastaları ve kekleri bünyesinde barındıran tatlı bir kafe. Yeşil saçlı servis elemanı Adams Ailesi ekstralarından biri gibi, içerinin dekorasyonu ve havası da biraz garip ancak fazlasıyla ilginç ve sevimli.  Muzlu ekmeğim oradaki keklerin en güzeli olmasa da, gül ve kakuleli sıcak çikolata ölünesi. Eski piyanodan masa, giysi dolabından kek standı yapan yaratıcı Lovecrumbs, bence yine Edinburgh'nın  en hip yerlerinden.










Fonda hafiften çalan gayda eşliğinde bir Edinburgh videosuyla bu İskoçya seyahatine noktayı koyuyorum.

Yakında yine burada olacağım, hoşçakalın!




16 Ocak 2013 Çarşamba

Tarves etc.


Dedim ya bu seyahat bitmez diye, yine bir sürü fotoğraftan oluşan 4. bölümle buradayım. Benim için İskoçya bu fotograflar ve daha fazlası demek, doğa demek, yeni tatlar demek, dinlenmek demek, her şeyden uzaklaşmak demek, mutluluk ve huzur demek...

I told you this Scotland trip would never end, and here I am with the 4th installment. For me Scotland is all about these photos and more; nature, trying new food, relaxing, being away from everything, happiness and peace..


Bu pembe kazaktan öyle kolay kurtulacağınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bir önceki postu okumuş olanlar için tekrar sayılacağından şimdiden özür diliyorum. İşte kendisiyle geçirdiğimiz bir başka günümüz :

If you thought that you would get rid of my pink sweater that easily... think again! Sorry this will be a rerun for the readers of the previous posts but here is another day with it:

Kazak / Sweater: Zara
Pantolon/ Pants: Ksubi
Gömlek/ Shirt: Theory
Botlar/ Boots: Hunter
Palto/ Coat: Vintage
Çanta/ Bag: Longchamp
Şal/ Scarf: Urban Outfitters
Gözlük/ Sunnies: Marni at H&M
Kolye (Yeni) / Necklace(New): Fair Trade




Kolye sevgilimin tatlı annesi tarafından bana hediye edilmiş olup, aşağıdaki çiçekli Hunter'lar  da ona aittir ;)

This necklace is a Christmas gift from my bf's lovely mum and here she is wearing her floral patterned Hunters in the following photo.






Ev yapımı steak pie, karbonhidrata bayılan ben için muhteşem bir yemek.

Home made steak and ale (beer) pie is an excellent dinner for a carbohydrate lover like moi.




Haddo House Parkı dolaşmaktan bıkmayacağım yerlerden biri, yine koşarak gittim, yine çok sevdim. Bir dahaki gidişimde sağlam bir omuza sahip olup, parkı koşarak dolaşmak hedefim.

Haddo House Country Park is a place I'll never get enough of. We went there once again and I fell in love once more. Next time if my shoulder is healthy, running in the park is on my to do list.



Bir Cem Yılmaz sever olarak bu fotonun altına, "ne kadar eğleniyoruz!! " yazmak istiyorum :)


16 gün sonra yılbaşı kıyafeti post etmek ne kadar iyi bir blog yazarı olduğuma dair negatif işaretler gönderse de, fotoğraflara retro bir görünüm vermek belki işe yarar diye umuyorum? 

I know that posting my New Year's Eve outfit after 16 days kinda indicates how poor a blogger I am, but I hope that editing these photos in retro filters helps the situation.

Üst, pantolon ve kolye/Top, pants and necklace: H&M
Botlar/Boots: Kurt Geiger



Ve hiç bir İskoçya seyahati o yağlı fish&chips'i kahverengi sos ve soğan turşusu eşliğinde yemeden bitmez! Ufff!!!

And no Scotland trip ends without eating greasy fish&chips with brown sauce and pickled onions! Yummy!!!

Dizinin son yazısı Edinburgh'la yakında yine burada olacağım.

Next post will be on Edinburgh...hopefully soon!




5 Kasım 2012 Pazartesi

Kısa bir aradan sonra devam

İyi haftalar! Arada hayat değiştiren bir olay olduğu için blogun akışı başka bir yöne kaydı ama bu konuyla ilgili son kez olarak sizinle bir şey paylaşmak istiyorum. Facebook'ta durumu yazdığımda, konuya ilişkin pek çok yorum geldi. İçlerinden bir tanesi de, çok sevdiğim Styleseeking Zurich blogunun Neslihan'ıydı, benim durumumu ve nasıl hissettiğimi çok güzel özetleyen bir alıntı paylaşmıştı, o yüzden sizin de görmenizi istedim. Buradan ona "Neslihan'cım çok iyi geldi, çok teşekkürler" demek istiyorum. (Metin İngilizce ama kusura bakmayın):

 “That is why it is so important to let certain things go. To release them. To cut loose. People need to understand that no one is playing with marked cards; sometimes we win and sometimes we lose. Don't expect to get anything back, don't expect recognition for your efforts, don't expect your genius to be discovered or your love to be understood. Complete the circle. Not out of pride, inability or arrogance, but simply because whatever it is no longer fits in your life. Close the door, change the record, clean the house, get rid of the dust. Stop being who you were and become who you are.” Paulo Coelho, The Zahir 



Neyse şimdi Londra notlarımın son bölümüyle hayata ve bloga kaldığımız yerden devam edelim. 






29 Ekim 2012 Pazartesi

Bir kamuflaj parka, 2 graffiti sonra


Ekim ayı, bütçenizin sorun olmadığı durumlar dışında, Londra'da alışveriş yapmak için çok iyi bir seçenek değil ve ne yazık ki Londra pahalı bir şehir.Bazı markalarda yarı sezon indirimleri olsa da, bu çok yeterli değil. Ben çok uçmadan yine hatırı sayılır bir alışveriş yaptığımı düşünüyorum, sanırım en çok aksesuar alıp, vintage mağazalarında vakit geçirdim. Seyahatimiz sırasında, yine bir öğleden sonramızı Shoreditch ve Brick Lane'de geçirdik. Bu sefer son ziyaretimizin aksine  Liverpool Street durağında inip, Oldspitalfields Market civarında dolanıp, Blondie  Vintage''a bir göz atıp, Junky Styling'den  bir tişörtü saflarıma katarak graffittiler arasında Brick Lane'e yöneldik.


25 Ekim 2012 Perşembe

Beni benden alan pub The Brown Cow


Mutlu bayramlar! :)  Bayram tatili benim için şu durumda evde oturup, dinlenmek olduğundan Londra maceralarımızı yazmaya devam edeceğim. Bugün konumuz The Brown Cow Pub!
Bazı deneyimler vardır, özeldir ve aktarılması gerekir.Gordon Ramsay'in (Evet yine o!)  himayesinde olan Alan Stewart'ın şefliğini yaptığı
The Brown Cow Pub'da geçirdiğimiz gece de, benim için böyle bir deneyimdi. Aslında her şey biraz yanlış başladı. Rezervasyonumuzu yaklaşık 1,5 ay önce yaptırdığımı sanırken, Belek maceram sırasında bana yerleri olmadığı mailini atmışlar.Biz bundan bihaber güle oynaya oraya gittiğimizde durumla yüzleştik ve bu seyahatteki ikinci rezervasyon krizimize sahip olduk. Ekip tamamen dolu olduklarını ancak bizi ortada ortak bir masaya oturtabileceklerini söyleyip yardımcı oluyor. Biz de  hemen kabul edip konuyu hiç sorun etmiyoruz. 
Garsonumuz İskoç olduğundan, ona hemen kanımız ısındı ( İskoç olanlara neden kanımız ısındığına, ilerleyen yazılarımda değineceğim) ve menüleri incelemeye başladık. Bloody Mary dışında kokteyl yapmadıkları için önce bira ile başladık. Başlangıçlardan ben yukarıda fotosunu gördüğünüz keçi peyniri musu, beyefendi ise elma püresiyle servis edilen tavuk ciğeri parfesini ısmarladı. Keçi peyniri güzeldi ancak musun o kremsi, pürüzsüz yapısı ve ağızda bıraktığı lezzetle mücadele etmesi pek mümkün değildi. Yemeğe yüzlerce çeşide sahip şarap listesinden bir İspanyol şarabı eşlik etsin diyoruz. Ben kırmızı et,sevgili ise balık diyor ana yemek olarak. Tabakların görünüşü tatmin edici, lezzete bakalım. 10 değil, 20 değil, tam 35 gün dinlendirilmiş şarap soslu etten bir parçayı ağzıma attığımda yumuşaklığı ve tadıyla doğru seçimi yaptığımı anlıyorum. Hayatım boyunca yediğim en güzel et olabilir mi bu? Sanırım öyle, sevgilinin balığı da lezzetinde ancak bu sefer benim etimi yenmesi imkansız. Muhabbet ederken etrafa bakıyoruz. Güzel bir kalabalık var, tek turist biziz çünkü Fulham turistik bir bölge değil. İş çıkışı barda takılan iş adamları, şampanya paylaşan alımlı kadınlar, neşeleri seslerine yansıyan dozunda güzel kalabalıkla her şey göze hoş görünüyor.
Yemeklerimizin bitmesini hiç istemesek de, konuyu panacottaya bağlıyoruz.

Özetle, Londra'ya gittiğinizde sıcak, rahat ve güzel bir ortam, iyi yemek ve servisi bir arada bulacağınız bir yere gitmek isterseniz yerinizi önceden The Brown Cow Pub'da ayırın, biz şüphesiz oraya yine gideceğiz.

Siz ne düşünürsünüz bilmem ama ben yine bu postu bir kıyafet postuna bağlayalım derim. Sevgilinin illa bir metro işareti, bir tuğla duvar olsun diye ısrar ettiği fotolar o gece ne kadar eğlendiğimizi de kanıtlar gibi.

Tekrar iyi bayramlar!




Palto/Coat: Maison Scotch
Jean ve üst /Jeans and top: Topshop
Kemer/Belt: Mango
Küpeler/Earrings: Vintage
Çanta(Yeni) /Bag(New): Urban Outfitters
Botlar/Boots:Deena and Ozzy
Şal/Scarf: H&M 


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...