Vintage etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Vintage etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Nisan 2013 Çarşamba

14 Şubat 2013 Perşembe

Kulahta Bit Pazarı 2




 2. el pazarları, vintage alışveriş, bit pazarları bu bloga ve bana hiç yabancı değil bildiğiniz gibi.  Geçtiğimiz pazar ,yine bu kültürün uzantısı olan Kulahta Bit Pazarı etkinliği Karaköy Kulüp Kulah'ta yapıldı. Tabe Kıyamet, C79, Kağıttan Şeyler, Özz D'sign gibi markaların yanı sıra, 2. el oyuncak ve parçaları da bulacağınız standların aralarında gezmesi keyifli oldu.




Elif Domaniç'in Harness denilen aksesuarları standlar arasında hemen göze çarpıyordu.



Pikachu'nun sattığı patates salatalarından, henüz kahvaltı ettiğimiz için tadamadık.Kusura bakma Pikachu!








Naturanaturata orada tanıştığımız farklı markalardandı. Denizden elde edilen tamemen doğal parçalar , işlenerek ilginç aksesuarlar haline dönüştürülmüştü. O kadar beğendik ki, hemen bir tanesini İskoçya'ya, sevgilimin ailesine göndermek üzere satın aldık.





Çıkışta Duygu ve ben Tabe Kıyamet'ten aldığımız gözlüklerimizle boy gösterirken, Iconjane'in Miu Miu'ları göz kamaştırıyordu. :)

Postu bitirmeden bizden de küçük bir haber vermek istiyorum. En sevdiğimiz aktivite I Love Sale, kısa bir süre sonra 3. kez tekrar kapılarını açacak. Detayları her zamanki  gibi yine buradan takip edebilirsiniz.

Kıyafet postu da daha sonra burada olacak, şimdi Sevgililer Günü'üze kaldığınız yerden devam edin :).

Sevgiler!

12 Aralık 2012 Çarşamba

Pink lips



Bir ev bulmanın rahatlığıyla mı gülüyorum bu fotolarda yoksa. Evet! Sonunda hepsini olmasa da, çoğu kutucuğu tıklayan bir ev bulmuş bulunuyoruz, bu haftasonundan itibaren de taşınma ve yerleşme gibi sevimsiz ancak işin doğasında olan  olaylara girişmemiz gerekiyor. Gerekenleri yapmak için bir sürü zamanımız var demek isterdim ancak 20 Aralık'ta başlayıp- 4 Ocak'ta son bulması planlanan 2 haftalık İskoçya seyahatiyle bu çok mümkün değil. Ev olayı sonradan ve biraz ani geliştiği, tatil önceden ayarlandığı için ikisi çok örtüşmese de, bu seyahatten en üst seviyede keyif almayacağım anlamına gelmesin. :) 

Kıyafette yeni aldığım bir şey yok ancak London Vintage Fuarı'ından aldığım örgülü bilezik son zamanlardaki favori aksesuarım.

Fotolar için, teşekkürler Offnegiysem!

Am I laughing in these photos 'cause we've found a new home that ticks most of the boxes? The answer is yes and we have to start moving this weekend. I wish I could say we have lots of time to deal with that natural duties of moving but we planned a holiday to Scotland starting from 20th December. Great planning, isn't it? We really didn't know that we'll change the house that soon and the holiday planned way before. Nothing can stop me enjoying the best holiday I can :)

Nothing lately bought at the outfit but the braided bracelet that I scored from London Vintage Fair is by far my latest favorite accessory.

Thanks to Offnegiysem for the photos.




Gömlek(Eski) / Shirt(Old) : H&M
Pantolon/Pants: Silence+Noise
Parka:Topshop
Botlar/Boots: Deena&Ozzy
Bilezikler/Bracelets: Vintage - H&M
Çanta/Bag: Longchamp

5 Kasım 2012 Pazartesi

Kısa bir aradan sonra devam

İyi haftalar! Arada hayat değiştiren bir olay olduğu için blogun akışı başka bir yöne kaydı ama bu konuyla ilgili son kez olarak sizinle bir şey paylaşmak istiyorum. Facebook'ta durumu yazdığımda, konuya ilişkin pek çok yorum geldi. İçlerinden bir tanesi de, çok sevdiğim Styleseeking Zurich blogunun Neslihan'ıydı, benim durumumu ve nasıl hissettiğimi çok güzel özetleyen bir alıntı paylaşmıştı, o yüzden sizin de görmenizi istedim. Buradan ona "Neslihan'cım çok iyi geldi, çok teşekkürler" demek istiyorum. (Metin İngilizce ama kusura bakmayın):

 “That is why it is so important to let certain things go. To release them. To cut loose. People need to understand that no one is playing with marked cards; sometimes we win and sometimes we lose. Don't expect to get anything back, don't expect recognition for your efforts, don't expect your genius to be discovered or your love to be understood. Complete the circle. Not out of pride, inability or arrogance, but simply because whatever it is no longer fits in your life. Close the door, change the record, clean the house, get rid of the dust. Stop being who you were and become who you are.” Paulo Coelho, The Zahir 



Neyse şimdi Londra notlarımın son bölümüyle hayata ve bloga kaldığımız yerden devam edelim. 






25 Ekim 2012 Perşembe

Beni benden alan pub The Brown Cow


Mutlu bayramlar! :)  Bayram tatili benim için şu durumda evde oturup, dinlenmek olduğundan Londra maceralarımızı yazmaya devam edeceğim. Bugün konumuz The Brown Cow Pub!
Bazı deneyimler vardır, özeldir ve aktarılması gerekir.Gordon Ramsay'in (Evet yine o!)  himayesinde olan Alan Stewart'ın şefliğini yaptığı
The Brown Cow Pub'da geçirdiğimiz gece de, benim için böyle bir deneyimdi. Aslında her şey biraz yanlış başladı. Rezervasyonumuzu yaklaşık 1,5 ay önce yaptırdığımı sanırken, Belek maceram sırasında bana yerleri olmadığı mailini atmışlar.Biz bundan bihaber güle oynaya oraya gittiğimizde durumla yüzleştik ve bu seyahatteki ikinci rezervasyon krizimize sahip olduk. Ekip tamamen dolu olduklarını ancak bizi ortada ortak bir masaya oturtabileceklerini söyleyip yardımcı oluyor. Biz de  hemen kabul edip konuyu hiç sorun etmiyoruz. 
Garsonumuz İskoç olduğundan, ona hemen kanımız ısındı ( İskoç olanlara neden kanımız ısındığına, ilerleyen yazılarımda değineceğim) ve menüleri incelemeye başladık. Bloody Mary dışında kokteyl yapmadıkları için önce bira ile başladık. Başlangıçlardan ben yukarıda fotosunu gördüğünüz keçi peyniri musu, beyefendi ise elma püresiyle servis edilen tavuk ciğeri parfesini ısmarladı. Keçi peyniri güzeldi ancak musun o kremsi, pürüzsüz yapısı ve ağızda bıraktığı lezzetle mücadele etmesi pek mümkün değildi. Yemeğe yüzlerce çeşide sahip şarap listesinden bir İspanyol şarabı eşlik etsin diyoruz. Ben kırmızı et,sevgili ise balık diyor ana yemek olarak. Tabakların görünüşü tatmin edici, lezzete bakalım. 10 değil, 20 değil, tam 35 gün dinlendirilmiş şarap soslu etten bir parçayı ağzıma attığımda yumuşaklığı ve tadıyla doğru seçimi yaptığımı anlıyorum. Hayatım boyunca yediğim en güzel et olabilir mi bu? Sanırım öyle, sevgilinin balığı da lezzetinde ancak bu sefer benim etimi yenmesi imkansız. Muhabbet ederken etrafa bakıyoruz. Güzel bir kalabalık var, tek turist biziz çünkü Fulham turistik bir bölge değil. İş çıkışı barda takılan iş adamları, şampanya paylaşan alımlı kadınlar, neşeleri seslerine yansıyan dozunda güzel kalabalıkla her şey göze hoş görünüyor.
Yemeklerimizin bitmesini hiç istemesek de, konuyu panacottaya bağlıyoruz.

Özetle, Londra'ya gittiğinizde sıcak, rahat ve güzel bir ortam, iyi yemek ve servisi bir arada bulacağınız bir yere gitmek isterseniz yerinizi önceden The Brown Cow Pub'da ayırın, biz şüphesiz oraya yine gideceğiz.

Siz ne düşünürsünüz bilmem ama ben yine bu postu bir kıyafet postuna bağlayalım derim. Sevgilinin illa bir metro işareti, bir tuğla duvar olsun diye ısrar ettiği fotolar o gece ne kadar eğlendiğimizi de kanıtlar gibi.

Tekrar iyi bayramlar!




Palto/Coat: Maison Scotch
Jean ve üst /Jeans and top: Topshop
Kemer/Belt: Mango
Küpeler/Earrings: Vintage
Çanta(Yeni) /Bag(New): Urban Outfitters
Botlar/Boots:Deena and Ozzy
Şal/Scarf: H&M 


20 Ekim 2012 Cumartesi

Ben buna muhteşem bir gün derim


Yaklaşık 2 ay önce ilk Londra  rezervasyonlarını yaptığımızda rastlamıştım London Vintage Fuarı'ına. Primrose Hill yakınlarındaki yeri bulmak kolay olmasa da, London Vintage Fair yazısını görünce doğru yerde olduğumuzu bilmek güzeldi. Konu şu ki, yaklaşık 8-10 vintage mağazası br araya gelip, bizim I Love Sale havasında bir şey oluşturmuştu. I love Sale kadar neşeli bir ortam olmasa da, orada yaklaşık 1 saat geçirip. 2 vintage küpe ve 1 palto ile ayrıldım.




Bilin bakalım bunlardan hangisi benim oldu? 
Soldan 2. siyah dediyseniz, doğru cevabı verdiniz demektir. :)

Geç öğle yemeğimizi bilmeden de olsa sadece 5 dk uzaklıktaki Gordon Ramsay'in York & Albany'sinde ayırtmış olmak süperdi. Bu restoran insanların pazar buluşmaları için seçtikleri, biraz şampanya veya şarap yanında muhabbetle haftayı kapattıkları güzel ortama sahip bir yer ama Ramsay adıyla birleşince yemekler biraz hayal kırıklığı yarattı. 


Yemeğin yanında bir Bloody Mary'i de mideye indirmeyi atlamadım tabi. Yemek bitince fazla oyalanmadan otele döndük çünkü akşam tüm Londra seyahatimizin çıkış noktası olan Cirque de Soleil Michael Jackson - The Immortal World Tour gösterisine biletimiz vardı.

Metro ile ilk kez şehrin bu kadar dışına çıkıp,  O2 Arena'ya yaklaşık 19:30 gibi ulaştık. O2 Arena inanılmaz bir yer!. Konser alanının yanısıra, sinema, kulüp, bar ve restoranları da  bünyesinde bulunduran kocaman bir kompleks.Yerimizi tam almıştık ki, ışıklar kapanıp gösteri başladı. Michael Jackson'un Childhood'u duyulunca, biz de Neverland'e dalıp, rüyamızı yaşamaya başladık. Toplamda yaklaşık 1,5 saat süren gösteri adeta başka bir fantazi dünyası. İplerle akrobatlığın kitabını yazan Cirque du Soleil ekibi için kelimeler yetersiz. Akrobasi, canlı müzik, inanılmaz koreografi, Michael Jackson şarkılarının değişik remiksleri, ışık ve görseller sonunda elleriniz patlarcasına alkışladığınız bu gösteri bir Michael Jackson konserine en yakın şey olmalı diye düşündürtüyor. Eğer fırsatınız olursa mutlaka izleyin, pişman olmayacaksınız.




 Yaklaşık 50 bin kişinin doldurduğu, ülkemizin kanayan yarası yetersiz havalandırmanın sözünün bile geçmediği, her şeyiyle mükemmel O2 Arena'dan mutluluk içinde, sorunsuzca metro ile istediğimiz yere ulaşıyoruz ve burada bir konser izlemenin planlarını yapıyoruz. Gösteriden sonra  Red Hot Chili Peppers konseri çıkış rezaletini ve ülkemizde bira bile içmenin fazla görüldüğü konserler yaşayıp, Lancel Şampanya barının bile bulunduğunu organizasyonda bulununca,  yine bir klasik olan biz neredeyiz, onlar nerede diye düşünmeden edemiyorsunuz.


Fotoğraf ve video çekmenin yasak olduğu gösteriden ancak bunlarla ayrılabildim ama bu gösteriye gitmeye karar verdiğimiz trailerı izleyerek daha fazla fikir sahibi olabilirsiniz.



Akşama bir partiye davetliyiz, şimdilik hoşçakalın!



15 Ekim 2012 Pazartesi

Arrived in London


Ve geri döndüm! Belek'teki 25 günlük mecburi hizmetimizi bitirip, cumartesi günü 10:30 uçağıyla Londra'ya adım atmış bulunuyoruz. Yorgunum ama sonunda bu tatile kavuştığum için mutluyumda. Earl's Court'taki Think Apartments'da kalıyoruz. Nasıl olduğunu anlamadan booking.com ( Bir kullanıcı olarak 2 kere sorun yaşadığım booking.com'u tavsiye etmiyorum)  tarafından iptal olan rezervasyon şokunu atlatıp, hemen Nothing Hill'deki Portobello Road Market'a gittik.



Cumartesi en cafcaflı günü, yol boyunca dizilen antikacıların standlarında mutfak malzemeleri, eski raketler, bavullar, çizimler, eski dergi kapakları ve fotoğraf makinelerine.. bakması çok zevkli. Hava soğuk, üşüyoruz. Biraz tartla, Guiness için Portobello Star'dayız. Bitirdikten sonra caddeyi takip ediyoruz. Antikacılar bitince, ağzınızı sulandıran yemek standları başlıyor.Tartla hakkımız harcamasa mıydık oluyoruz. Kokular arasında listemde olan One of A Kind adlı vintage dükkana ulaşıyoruz. Çok ürün ve pahalı fiyatlarıyla ünlülerin uğrak yeri olan bu dükkanı beğensem de, bir şey almadan çıkıyorum. Bir kaç vintage mağazasına daha rastlıyoruz, kısa sürede olsa daha sıcak olan dükkanlarda durmak iyi geliyor. 



Yolu takip edip tezgahları incelemeye devam ederken, Portebello Green Market'ın önünde yine yeni, ikinci el ve vintage kıyafet satan pazar gibi bir yere varıyoruz. Pazarın karşısında cd ve plak satan tezgah sayesinde eğlenceli müziklerle bir tur atıyoruz ve geri dönüyoruz. Sevgilim, o sırada bana beklediğinden daha güzel ve ilginç bir yer olduğunu ve ortamı çok sevdiğini söylüyor. Bir sıcak kahve için Coffee Republic'te duruyoruz. Dönüşte sokağın başında rastladığımız Banksy eserlerinin replikalarından bir tane bizim eve, bir tane de Avustralya'ya taşınacak olan kız kardeşine güle güle hediyesi olarak alıyoruz. Nothing Hill'in renkli ve güzel sokaklarında instagram kareleri peşinde koşuyoruz.Klişe olsa da,
yoldan geçen birinden Portobello Road sokak tabelasının altında fotoğrafımızı çekmesini istiyoruz, 2 kişi tatile gitmenin zorlukları olsa da, seviyoruz .


Otelimize geri dönme yolunda ilerlerken, köşede daha önce gördüğümüz 2 katlı dükkanda duruyoruz. Burası Jamie Oliver'a ait alt katında soslar, peynirler, ekmekler, yemek kitapları ve kekik kokuları arasında kendinizden geçeceğiniz muhteşem bir dükkan, adı Recipease. Üste çıkıyoruz ve orada bir grubun ortadaki tezgahta yemek pişirdiğini görerek dışardan gördüğümüz" Learn" tabelasının ne anlama geldiğini anlıyoruz. Üst katta ister bir sushi ustası, ister yenilmez bir makarna ustası olmak için ders alın, eğlenmeniz garanti. Yaptığınız yemeği, hemen yandaki masalarda mideye indirebilirsiniz. Bugün siteye baktığımızda tüm derslerin dolu olduğunu görüp biraz hayal kırıklığına uğrasak da, dükkanı mutlaka görmenizi tavsiye ediyorum.

Cumartesi gecesini dışarda geçirmeyi istesem de, uykusuz ve yorgun bedenlerimizin isteğine karşı koyamayarak, yorganın altına giriyoruz.

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Meet the parents!



Hey, hey, hey! Yeni bir haftaya yine son sürat giriş yaptım, öyle de devam eder.İşin yanı sıra, #ilovesale2 ile ilgili de hazırlıklar devam ediyor, geliyorsunuz değil mi?  Daha önce de belirttiğim gibi sevgili Iconjane tarafından hediye edilen bu Mija etek, şeker renkleriyle dolapta durmayı hak etmemekle beraber, giyildiği akşam özel sayılabilecek bir akşamdı ve beklediğine değdi diyebiliriz. 1 yıldan sonra sonunda erkek arkadaşımı ailemle tanıştırabildim. Nişantaşı Köşebaşı'nda yenilen akşam yemeğiyle hem tanışmayı hem de bayramı aradan çıkartmış olduk. Merak ediyorsanız, temaslar olumlu geçti diyebilirim :).

Hey, hey hey! I've just dived to a new week and sure it will continue like that till weekend. Besides work, preparation for our garage sale  #ilovesale2    is  on high speed as well,hope you all will come?  This candy coloured Mija skirt was a gift from my friend Iconjane and has been sitting in the closet. I wore this at the dinner when my boyfriend for 1 year met my family so I think  it's worth to wait for cos it was kind of  special occasion. Kosebası in Nisantası was the spot and yes I can say everything went well! :) 




Gömlek (Yeni) / Shirt (New): T by Alexander Wang
Etek /Skirt : Iconjane for Mija
Ayakkabılar/Shoes: Zara
Çanta/Bag: Vintage
Bileklikler/Armswag: İskoçya (From Scotland) , Mango, H&M

24 Ağustos 2012 Cuma

Sayılı gün çabuk geçiyor, I LOVE SALE 2 geliyor!


İşte, I love sale 2 detayları sonunda burada. Iconjane, Offnegiysem ve bendeniz uygun fiyatlarla dolaplarını sizlere açarken, Duygu Yegül'ün sanatından örneklere de sahip olabileceğiniz moda, alışveriş müzik, eğlence ve sosyalleşmenin, Den Cafe'nin harika mutfağıyla birleştiği bir kaç güzel saat bizleri bekliyor. Sadece nakit ödemenin kabul edileceği ( Yiyecek içecek hariç)   #ilovesale2 etkinliğine,  garage sale gibi bir kültürün gelişmesine ön ayak olmak isteyen ve yukarıda yazdıklarımdan hoşlanan herkesi bekliyoruz.

Orada görüşmek üzere!

Me and my fellow blogger friends  Iconjane and Offnegiysem will hold a garage sale including artworks of Duygu Yegul  . It will take place in Den Cafe and we'll be having  great couple of hours of fashion, shopping, music, fun, socializing while having good food and drinks of Den Cafe.

Hope to see you there!

13 Haziran 2012 Çarşamba

Scotland Photo Diary

Bir türlü fotograflarını post edemediğim İskoçya tatili sonrası, bir de Bozcaada eklendi. O yüzden bugün hemen İskoçya, Bozcaada pek yakında :)

While I  still couldn't find time to post Scotland pics  and I have been to Bozcaada recently.  It's time to post Scotland pics now and Bozcaada will follow :).


İşte ben buna sıcak karşılama derim! Hotel Du Vin'e vardığınızda şömine karşısında viski ikramı size evet ben  gerçekten İskoçya'dayım dedirtiyor :) 

That's what I call  a warm welcome! At Hotel Du Vin they serve whiskey in front of fire place after your check-in which really makes you say yes I'm in Scotland! :)




Yine  Hotel De Vin'deki akşam yemeği göründüğü kadar iyiydi.

The dinner was as good as it looks in the hotel.




Botanik Bahçeleri'nde koşmak çok keyifliydi.

Running was great in Botanic Gardens.




Bir gün bunu sabah kahvaltısı olarak yediğime inanabiliyor musunuz? Rogano' da :)

One day I had these as my breaskfast in Rogano





Tulquhon Kalesi'nden manzara.

View from Tulquhon Castle.



Glasgow West End'deki vintage mağazalarından bazıları Starry Starry Night, Not Now Cato ve Retro.

Some of the vintage shops in West End in Glasgow called Starry Starry Night, Not Now Cato and Retro.



Charles Rennie Macintosh tarafından 1904'de tasarlanan The Willow Tea Rooms'da çay saati zorlu ve lezzetli.

Afternoon tea at The Willow Tea Rooms is tough and delicious. Place was designed by Charles Rennie Macintosh in 1904.


Kedi Felix'in St. Andrews'dan selamı var.

Felix the cat says hi from St. Andrews.





Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...