2 Haziran 2008 Pazartesi

Sex And The City: The Movie Üzerine




Geçen hafta perşembe basın gösteriminde (Aramızda benden sanslı olanlar da var, mesela fashion out style in blogu yazarı Çarşamba günkü galaya gitmiş, pek güzel), cumartesi de City's de sinemada seyredince, artık filmle ilgili bişiler yazma zamanının geldiğini düşünüyorum, zaten yazmayan bir ben kaldım. Basın gösteriminde ya da adı her ne ise, katılımcıların durumları görüp, amanın basın elden gidiyor/gitmiş diye düşündüğümüzü söyleyebilirim, biz ise ne çok şık ne de çok özensiz olmayıp kendi durumumuzu kurtarmıştık, yine koşa koşa zar zor yetiştiğimizden fotoğraf olayına giremedim ama fotoğrafını gördüğünüz goody baglerden bana da bir adet düştü.( Kutuda bir de tshirt var)


Bunları geçip filme gelecek olursak, filmimiz bıraktığımız yerden 4 yıl sonra başlıyor, kahramanlarımız doğaya karşı duramayıp daha bir yaşlanmışlar ama hala bakımlı ve modaya düşkünler. Carrie Big ile ilişkisine devam ederken, Charlotte Harry ile evliliğini Lilly isimli bir Çin'den aldıkları bir çocukla mutlu bir şekilde devam ettiriyor, Samantha L.A.'ye yerleşmiş Smith Jarrod'la birlikte ( Bizim Samantha'mıza naptınız, film boyunca, sadece 1 erkek mi deyip şaşkınlığımızı gizleyemiyoruz, ayrıca Smith'de daha bir nahoş olmuş) Miranda ise Steve ve Brady ile Brooklyn'de yaşamaya devam etmekte. Carrie 3 kitap yazmış ve artık daha zengin ve kariyer sahibi bir kadın olmuş hatta asistan tutacak duruma gelmiştir ki ben Jennifer Hudson'ı sevmediğimden olmasa da olur diye düşündüm :) Neyse Big'le evlenmeye karar verip, o düğün karmaşası başlayıp olayların zıvanadan çıkmasından sonra, film biraz yavaşlıyor hatta gözlerimizin nemlenmesine sebep olacak duygusal anlarında olduğunu söyleyebilirim, sonuçta diziyi seven herkes kendinden bir şeyler bulup, sonuçtan memnun kalacaktır sanıyorum.


Bu bir moda blogu olduğundan bizi ilgilendiren kısmına gelirsek, film tabiki bir markalar geçidi. Tüm gösterim, Chanel, Manolo Blahnik, Diane Von Furstenberg, Vivienne Westwood, Louis Vuitton,.. vb gibi markaların kahramanlarımız tarafından sunulduğu bir podyum gibi adeta. Sadece Carrie Bradshaw karakterinin 81, tüm oyuncuların toplam yaklaşık 300 ayrı kıyafet giydiğini düşünürseniz ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Tarzlarda çok farklılık yok ama günümüze yönelik bir modifikasyon tabiki var, Miranda Hobbes karakteri eskiye göre daha bir şık, daha bir cilalı hatta belki daha güzel bile diyebilirim :) Filmin geneline bakacak olursak, moda veya sosyal hayatta ileriye dönük olarak; örneğin Carrie kolyesi gibi veya ne bileyim Cosmopolitan kokteyli gibi yaygınlaşacak bir trendin ipuçlarını gördüğümü söyleyemem; belki tek sıra inci kolye olabilir. Onun dışında podyumlarda, dergilerde ve sokakta gördüğümüz çiçek desenleri, gladyatör sandaletler, büyük korsajlar, nerdeyse tüm elbiselerde kemer, abartılı aksesuarlar filmin olmazsa olmazları. Filmden benim istediklerime gelince:

  • Carrie'nin rüya gardolabı: Mümkünse içi en sevdiğim kıyafetlerle dolu olarak :)


  • Defalarca kullanılan piramit metal zımbalı siyah kemer: Bu kemer o kadar çok kullanılmış ki artık filmden bir karakter gibi olmuş hatta SJP kendisine Roger ismini takmış, benzerlerinin Zara gibi mağazalarda suyu çıkana kadar taklit edileceğini sanıyorum. Aslında bir şeye aşkla bağlanmak durumu söz konusu olduğundan, filmin ana fikri ile de bağlantılı diyebilirim.

  • Dior extreme gladyatör sandaletler ki bunlar gladyatör patlamasının öncülerinden. http://www.eluxury.com/ sitesinde 770 usd lik fiyatı ve çok az kalan numaralarıyla bulunabiliyor, benzerleri zaten çoktandır piyasada.


  • Gucci Westman, Patrick Demarchelier,Andre Leon Talley, Plum Sykes'lı ( Bunlar makyöz, fotoğrafçı, editör ve yazar olurlar, Vogue personeli yani ;) )konu mankeninin ben olduğum bir Vogue editoryal çekimi


  • Samantha'nın komşusu Dante :p

Filmde benim de gözlerim, resmini gördüğünüz kombinasyonu aradı ama 2 kere seyredişten ve diğer blog yazarından teyidini de aldığımız üzere ,bu sahne filmden makaslanmıştı ayrıca bence bazı yatak sahneleri de sansüre uğramıştı.



Kısacası kızlarımızı yeniden görmek hepimizi çok mutlu etti, güzel ve eğlenceli bir görsel şölendi, gitmeniz tavsiye olunur, iyi seyirler :)
p.s: Moda dünyasının 20. yüzyılda yetiştirdiği en önemli tasarımcılardan Yves Saint Laurent 71 yaşında Paris'te öldü. Chanel'in kadınlara özgürlük, YSL'ın da güç verdiğini düşünürsek moda dünyası onu hep minnetle hatırlayacak. Rahat uyu Yves Saint Laurent!

2 yorum:

Flame dedi ki...

Bencede :)
O çantadan bende istiyorum yaaaa :(

Unknown dedi ki...

Fazla olsa keşke :(

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...