Sex and The City etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sex and The City etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Haziran 2010 Salı

Carrie: Honey, if it hurts so much, why are we going shopping?



Samantha: I have a broken toe, not a broken spirit.” ( Carrie: Bu kadar acıyorsa neden alışverişe gidiyoruz?Samantha ise, kırık bir ruhum değil, kırık bir parmağım var, der. )Görünüşe göre benim ruhum Samantha'nın yanında daha naif kaldı çünkü  Barcelona'da çok alışveriş yapmadığımı size söylemiştim, daha çok aksesuar üzerine gittim, burada olan mağazaların çoğuna girmedim, bir kere Bershka, bir kere de Mango'ya baktım hepsi o kadar. Sokaklarda gezmek, yemek içmek daha keyifli geldi. Bugünkü postumuzun konusu alışveriş, kötü bir prezentasyonla bakalım nelere şans vermişim?

Samantha: I have a broken toe, not a broken spirit.” .It seems I don't have Samantha's spirit so remember I told you I didn't do a lot of shopping in Barcelona, I just tried to buy more accessories. I didn't go to the any shops that we have in our country, I preferred to walk around the city and enjoy eating and drinking more. Today's topic is shopping, let's see the things I gave a chance to buy with a bad presentation.


Sandaletlerin canlı rengine bayıldım, bir ara bastıran yağmur için şemsiye bile aldım :)

I love the bright colour of the  sandals, I even bought an umbrealla for unexpected showers :)



Rings, rings, rings and some hair accessories. / Yüzükler, yüzükler, yüzükler, biraz da saç aksesuarı.


Gömlek ve fular H&M, şort Bershka. / A shirt and scarf from H&M, shorts from Bershka.



80'lerden  gömlek ve kırmızı, pacaları kısa, yuksek belli pantolon. / A victorian blouse and cuffed, red, high waisted pants from 80's.


Drapeli etek H&M / Drapey skirt from H&M


Geniş kenarlı şapka ve tavsan kulağı haline gelen saç aksesuarı American Apparel'den / Floppy hat and bunny ears like headpiece from American Apparel.

 Hepsi burada değil ama en çok oje aldım, burada olmayan tam 4 renk daha var. / Not all of them are here but I bought 4 nail polishes more.

Thinkexist

14 Haziran 2010 Pazartesi

Stripes and polka dots


Günaydın! Umarım herkes güzel bir hafta sonu geçirmiştir, benim ki fena değildi.Sizinle paylaşmak istediğim kısmı ise, dün gittiğimiz SATC 2 idi. Filmle ilgili bir iki tespitte bulunmam gerekirse, artık her şey  denenmiş, bu filmden bir üçüncü hikaye çıkmaz ve çıkmamalı demeliyim. Kıyafetler ve styling bir kaç sahne dışında, bizi o kadar etkilemedi, çoğu kıyafet ortama uygun olmadığından komik bile geldikleri oldu. Abu Dabi kısmı gereğinden fazla uzun ve sıkıcıydı, bir SATC hayranı seyretmeli ancak fazla bir beklentiyle sinemaya gitmemeli diye düşünüyorum.


Good morning! I hope everybody had a lovely weekend, mine was ok. I've been to SATC2 yesterday, which I thought everything  have been tried there shouldn't be any more. We mostly don't like the styling and the clothes apart from a couple of scenes, they even look ridiculous because they're not appropriate with the ambiance.Abu Dhabi trip was longer than enough and a little bit boring so I think it's a movie a hard core SATC fan should see but shouldn't expect much.



Fotograf çekerken, iş ile alakalı telefonun çaldı, ben yine de poz vermeye devam ettim :)

I had a phone call from work  while we were shooting the photos but I kept on posing anyway :))

Triko / Knit top: Topshop
Etek / Skirt: Zara
Ayakkabı / Shoes: Nine West
Çanta ve yuvarlak uclu kolye/ Bag and gold plated necklace: Marc by Marc Jacobs
Zincir kolye / Chain necklace : Indus
Yüzük/ Ring: 3C
Gözlük / Sunnies: Urban Outfitters

1 Mart 2010 Pazartesi

May the force be with Vogue Turkey

Geçen hafta cumartesi akşamı aralarında Roxy'deki Star Wars partisini de içeren bir planla evden çıktığımızda, bunun çeşitli sebeplerden dolayı gerçekleşmeyeceğinden haberimiz yoktu ( Küçük/yanlış mekan seçimi yüzünden potansiyelin değerlendirilemediğini düşünüyorum,ayrıca hiç bir yerde, ne bir foto, ne de nasıl geçtiği ile ilgili bir yorum göremedim) oysa ki ben siyah kıyafetim ve örümcek ağı benzeri çoraplarımda her an karanlık tarafa geçecek gibi duruyordum :) .

On that saturday night we decided to go a couple of places including Star Wars party at Roxy however we couldn't make it for some reasons, I was more than ready to join the dark side with my all black outfit and webnet tights :)

Elbise(Yeni)-ceket(Yeni) -Kolye /  Dress (New) -Jacket (New)-Necklace: H&M
Çanta ve çorap/ Bag and tights: Topshop
Siyah yüzük/ Black ring : Pull&Bear
Botlar/Boots: KG by Kurt Geiger


Bu postu bitirmeden önce, ben de gündeme uyarak, izninizle geçen haftadan beri incelediğim Vogue Türkiye ile ilgili bir kaç şey söylemek istiyorum.  562 sayfalık mini bir ansiklopedi kıvamındaki derginin baştan sona sadece sayfalarına bakmak bile bir hayli zaman alırken, vakit buldukça okumaya devam ediyorum. Dergi çıkmadan önce Vogue'un diğer versiyonlarına bakınca  nerede  olacağı benim için de öncelikli  merak konusu idi. Sonuçta Vogue  her ne kadar Madonna'nın sevdiğimiz bir şarkısı olsa da, modayı seven çoğu kişi için modanın ta kendisi sayılmaktadır. Bunun önemini sevdiğimiz dizi karakteri Carrie Bradshaw'dan bir alıntı belki de daha iyi açıklar "When I first moved to New York and I was totally broke, sometimes I would buy Vogue instead of dinner. I just felt it fed me more." ( New York'a ilk taşındığımda beş parasızdım, bazen yiyecek yerine Vogue alırdım, beni daha fazla beslediğini hissederdim) . Durum bu olunca, geçen hafta çıktığı ilk gün dergiyi aldım. Kapak çalışması herkesin bildiği üzere ben kendisine çok bayılmasam da, modelliği ve başarısı tartışılmaz Jessica Stam'le yapılmıştı, sade ve hoş ancak bana kalırsa çok akılda kalıcı bir kapak değil. İlk sayıda reklam hedeflerinin tutturulduğunu görmek oldukça sevindirici, pek çok kişi reklamlardan şikayet etse, de, derginin bize ulaşmasını sağlayan ve modanın önemli bir parçası reklamlar, öyle olmasa moda evleri neden en iyi fotoğrafçılarla, modellerle çalışıp, farklı şeyler üretip bir sürü para harcasınlar değil mi? :) Aynı ilginin daha sonra da devam etmesi ama reklamlarda belirli bir standartın korunması en büyük dileğim.

İçerik konularına değinecek olursam, ilk sayı olduğu için bana da biraz her telden çalıyormuş gibi geldi, bu biraz karışıklığa yol açarken, bir yandan da herkese kendine uygun bir şeyler bulabilir diye düşündürttü. Eski yerli top modellerle yapılan çekimi genel olarak bulanık ve karanlık bulsam da Heather Marks'ın olduğu çekimler, eski eskizlerden üretilen yeniler ve Vogue'un Türkiye aşkını anlatan eski fotoğraflar en çok beğendiklerim oldu. Türkiye'de 1-2 tanesi hariç blogları görmezden gelen dergiler yerine bloglara ayrılmış bir sayfası olan bir dergi görmek bünyeme iyi geldi, ilk seçimin de izlediğim Garance Dore olması ayrı bir hoşluktu. Çekimlerde yapılan stylinglerin diğer yerli dergilere göre daha cesur ve farklı olması hoşuma gitti, umarım bu, herkese içinden geldiği gibi giyinme ve risk alması yönünde gereken cesareti verir.

Sonuç olarak, benim bu dergiyi sevdiğimi söyleyebiliriz, ilerleyen zamanlarda biraz daha değişip, gelişip, daha az yabancı destekli ( Yerli moda fotoğrafçıları, yerli yazarlar, yerli modeller,yerli moda editörleri ile Vogue kalitesinde işler görmek istiyorum), kendi karakteri olan bir dergi olma yolunda ilerleyeceği yönünde ve ülkemiz modası adına yeni ufuklar açacağına inanıyorum.

We just had our very own Vogue in Turkey last week. It was a huge first issue ( 562 pages) with Jessica Stam on cover, mostly I can say I like this mag and I'm sure it will find itself more in the future and will open new horizons for Turkish fashion.

7 Ağustos 2008 Perşembe

Patricia Field'den bir kaç tüyo

Facebook kullanıcısı mısınız bilmiyorum ama bir H&M ve Patricia Field sever olarak, Facebook'ta gördüğüm bu videoyu sizlerle paylaşmak istedim. http://www.facebook.com/video/video.php?v=45674570976 Sex and The City dizi ve filminin stylingi ile hepimize yeni ufuklar açan Patricia Field, sonbahar yaklaşırken, H&M'in sonbahar koleksiyonundan parçalar yardımıyla, nasıl daha iyi görünebileceğimiz ve görünümümüzle bir hikaye anlatabileceğimizle ilgili bazı ipuçları veriyor. Uzun eldivenleri hikayeyi tamamlamak için kullanıyor, her kıyafetle aynı makyajı yapmamamız gerektiğini belirtiyor, çünkü ona göre her kıyafet başka bir hikaye anlatıyor. Yakayı biraz kaydırarak, kollarla oynayarak, belki bir kemer ekleyerek farklı bir görünümler elde edilebileceğini ve evde bunları denemenin size bir bedele mal olmayacağını ama herşeyden önemlisi stylingin tamamen içinizden gelmesini ve siz olmasını öğütlüyor. Yararlı ve bir o kadar da doğru, iyi seyirler :)

2 Haziran 2008 Pazartesi

Sex And The City: The Movie Üzerine




Geçen hafta perşembe basın gösteriminde (Aramızda benden sanslı olanlar da var, mesela fashion out style in blogu yazarı Çarşamba günkü galaya gitmiş, pek güzel), cumartesi de City's de sinemada seyredince, artık filmle ilgili bişiler yazma zamanının geldiğini düşünüyorum, zaten yazmayan bir ben kaldım. Basın gösteriminde ya da adı her ne ise, katılımcıların durumları görüp, amanın basın elden gidiyor/gitmiş diye düşündüğümüzü söyleyebilirim, biz ise ne çok şık ne de çok özensiz olmayıp kendi durumumuzu kurtarmıştık, yine koşa koşa zar zor yetiştiğimizden fotoğraf olayına giremedim ama fotoğrafını gördüğünüz goody baglerden bana da bir adet düştü.( Kutuda bir de tshirt var)


Bunları geçip filme gelecek olursak, filmimiz bıraktığımız yerden 4 yıl sonra başlıyor, kahramanlarımız doğaya karşı duramayıp daha bir yaşlanmışlar ama hala bakımlı ve modaya düşkünler. Carrie Big ile ilişkisine devam ederken, Charlotte Harry ile evliliğini Lilly isimli bir Çin'den aldıkları bir çocukla mutlu bir şekilde devam ettiriyor, Samantha L.A.'ye yerleşmiş Smith Jarrod'la birlikte ( Bizim Samantha'mıza naptınız, film boyunca, sadece 1 erkek mi deyip şaşkınlığımızı gizleyemiyoruz, ayrıca Smith'de daha bir nahoş olmuş) Miranda ise Steve ve Brady ile Brooklyn'de yaşamaya devam etmekte. Carrie 3 kitap yazmış ve artık daha zengin ve kariyer sahibi bir kadın olmuş hatta asistan tutacak duruma gelmiştir ki ben Jennifer Hudson'ı sevmediğimden olmasa da olur diye düşündüm :) Neyse Big'le evlenmeye karar verip, o düğün karmaşası başlayıp olayların zıvanadan çıkmasından sonra, film biraz yavaşlıyor hatta gözlerimizin nemlenmesine sebep olacak duygusal anlarında olduğunu söyleyebilirim, sonuçta diziyi seven herkes kendinden bir şeyler bulup, sonuçtan memnun kalacaktır sanıyorum.


Bu bir moda blogu olduğundan bizi ilgilendiren kısmına gelirsek, film tabiki bir markalar geçidi. Tüm gösterim, Chanel, Manolo Blahnik, Diane Von Furstenberg, Vivienne Westwood, Louis Vuitton,.. vb gibi markaların kahramanlarımız tarafından sunulduğu bir podyum gibi adeta. Sadece Carrie Bradshaw karakterinin 81, tüm oyuncuların toplam yaklaşık 300 ayrı kıyafet giydiğini düşünürseniz ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Tarzlarda çok farklılık yok ama günümüze yönelik bir modifikasyon tabiki var, Miranda Hobbes karakteri eskiye göre daha bir şık, daha bir cilalı hatta belki daha güzel bile diyebilirim :) Filmin geneline bakacak olursak, moda veya sosyal hayatta ileriye dönük olarak; örneğin Carrie kolyesi gibi veya ne bileyim Cosmopolitan kokteyli gibi yaygınlaşacak bir trendin ipuçlarını gördüğümü söyleyemem; belki tek sıra inci kolye olabilir. Onun dışında podyumlarda, dergilerde ve sokakta gördüğümüz çiçek desenleri, gladyatör sandaletler, büyük korsajlar, nerdeyse tüm elbiselerde kemer, abartılı aksesuarlar filmin olmazsa olmazları. Filmden benim istediklerime gelince:

  • Carrie'nin rüya gardolabı: Mümkünse içi en sevdiğim kıyafetlerle dolu olarak :)


  • Defalarca kullanılan piramit metal zımbalı siyah kemer: Bu kemer o kadar çok kullanılmış ki artık filmden bir karakter gibi olmuş hatta SJP kendisine Roger ismini takmış, benzerlerinin Zara gibi mağazalarda suyu çıkana kadar taklit edileceğini sanıyorum. Aslında bir şeye aşkla bağlanmak durumu söz konusu olduğundan, filmin ana fikri ile de bağlantılı diyebilirim.

  • Dior extreme gladyatör sandaletler ki bunlar gladyatör patlamasının öncülerinden. http://www.eluxury.com/ sitesinde 770 usd lik fiyatı ve çok az kalan numaralarıyla bulunabiliyor, benzerleri zaten çoktandır piyasada.


  • Gucci Westman, Patrick Demarchelier,Andre Leon Talley, Plum Sykes'lı ( Bunlar makyöz, fotoğrafçı, editör ve yazar olurlar, Vogue personeli yani ;) )konu mankeninin ben olduğum bir Vogue editoryal çekimi


  • Samantha'nın komşusu Dante :p

Filmde benim de gözlerim, resmini gördüğünüz kombinasyonu aradı ama 2 kere seyredişten ve diğer blog yazarından teyidini de aldığımız üzere ,bu sahne filmden makaslanmıştı ayrıca bence bazı yatak sahneleri de sansüre uğramıştı.



Kısacası kızlarımızı yeniden görmek hepimizi çok mutlu etti, güzel ve eğlenceli bir görsel şölendi, gitmeniz tavsiye olunur, iyi seyirler :)
p.s: Moda dünyasının 20. yüzyılda yetiştirdiği en önemli tasarımcılardan Yves Saint Laurent 71 yaşında Paris'te öldü. Chanel'in kadınlara özgürlük, YSL'ın da güç verdiğini düşünürsek moda dünyası onu hep minnetle hatırlayacak. Rahat uyu Yves Saint Laurent!

30 Mayıs 2008 Cuma

Sex And The City sonrası...

Bugün moralim bir bozuk, kesin bir sebebi yok ama pek çok küçük sebebi var, sanırım acil bir tatile ihtiyacım var, o yüzden yazısal olarak pek verimli bir gun olmayacak. Dün akşam filmimizi en iyi sartlarda olmasa da seyrettik, tahmin edersiniz ki bir markalar geçidi, genel olarak eğlenceliydi ama tabi dizinin havasını tam olarak bulduğumu söyleyemeyeceğim, yine de en az bir iki kere daha sinemada seyrederim ki, farkedemediğim detayları da yakalayayım. Filme gidin, görün mutlaka, ben yakında daha detaylı bir şeyler karalarım sanırım ama bugün değil, şimdilik hoşçakalın.

29 Mayıs 2008 Perşembe

Son dakika!!!

Bugun aldığım bir habere göre bizim gideceğimiz gösterimin basın gösterimi olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz, yani telaşa mahal yokmuş, herşey kontrol altında :))

28 Mayıs 2008 Çarşamba

CADI AND THE CITY


Bilin bakalım ne oldu? Sex And The City: The Movie'nin 29 Mayıs Perşembe günü yapılacak İstanbul galasına hiç ummadığım bir yerden davetiye geldi, tamamen absurd bir tesadüf eseri ben ve bir arkadaşım AFM Suzer Arcade'de ki galaya gidiyoruz. Tamam biliyorum , Sarah Jessica'nın da geldiği bir Londra, bir Berlin galası değil ama bizim gibi bu dizinin fanatikleri için yine de heyecan verici, ne de olsa film vizyona 30 Mayıs Cuma günü girecek. Sevinç hezeyanları geçipte, biraz sakinleşince, sizin de tahmin edebileceğiniz gibi beni bir korku sardı: Ne giymeliyim? Takdir edersiniz ki Eda Taşpınar misali öyle gala, kokteyl, düğün dolaşmadığım için dizi dizi elbiseler, Manolo Blahnikler, Jimmy Choo'lar dolapta beni beklemiyorlar. Alışveriş mottom genelde daha fazla giyebileceğim günlük şeyleri almayı içerdiğinden bu gibi durumlarda apışıp, her seferinde kendime kızıyorum. Bu pahalı, ay bunu nerde kaç kere giycem diye ne elbiseleri almadığımı düşündükçe kendime olan öfkem daha da artıyor. Bu negatif duyguların bir faydası olmayacağına kanaat getirip, kafamda kombinasyon denemeleri yapmaya başladım ama henüz faydalı bir tanesine denk gelemedim. Gidip bir yerden elbise alsam pişti olma tehlikesi mevcut, tüm geceyi diğer kadından kaçarak geçiremem ki :)) Anlayacağınız kafam karışık ama filmi böyle bir durumda seyredeceğim için de mutluyum. Gala yorumlarımı elbette ki sizinle paylaşacağım, merak etmeyin size filmin sonunu söylemem :))

13 Mayıs 2008 Salı

Geri sayıma az kala





Nefesimizi tutmuş favori dizimiz Sex and The City'nin filmini bekleye duralım, filmin Londra prömiyeri 12 Mayıs'ta gerçekleşti. Geceye Sarah Jessica Parker herkesin taşıyamayacağı ama tam Carrie'lik,50'lerin mezuniyet elbiselerini çağrıstıran açık yeşil Alexander McQueen elbise ve yine onun tasarımı ayakkabılarla katılırken, görünümünü İrlandalı şapka tasarımcısı Philip Treacy'den "bahçe" temalı bir şapka ile tamamlamıştı. Miranda rolundeki Cynthia Nixon göğüs dekolteli,siyah Calvin Klein elbisesiyle bence gecenin en hoş olanıydı.Kristin Davis kırmızı vintage Guy Laroche Couture kıyafetiyle klasik güzelliğine uygun giyinmişken, Kim Cattrall'ın tercihi yine kırmızıdan yana olmuştu.

Açlığımızı şimdilik geceden fotoğraflar ve basında çıkan bazı kapak ve posterlerle yatıştırmaya çalışa duralım,gösterime sadece 17 gün kaldı. Bekle bizi 30 Mayıs!!!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...