Barcelona... Havaalanından itibaren, daha otele giderken bile güzel duygular uyandırdı bende. Evler, evlerin balkonlarındaki brandalar, çiçekler... Sonra sehri gezmeye başladıkça, her yerinde başka bir güzellik gordum, mimaride modern olsun, eski olsun çok ileri bir zevk ve vizyon, ortaçağdan kalmasına rağmen bakımlı birbirinden guzel binalar, temiz sokaklar, sadece kırmızı ısık trafiğinin olduğu caddeler, sehrin her kösesine yayılmış, heykeller, anıtlar, çeşmeler, Gaudi'nin ama nasıl olur o zamanda böyle şey dedirten eserleri, motorsiklet ve bisikletleriyle korkusuzca gezen insanlar (Ben de düşünmeme rağmen, burada kullanmaya hiç bir zaman cesaret edemedim, ne de olsa erken ölmek istemem :p)... Barcelona'yı cografi ve tarihsel yonden burada anlatmayacağım tabiki, sonuçta bu bir gezi blogu değil ve bu bilgileri pek cok yerden edinebilirsiniz. Benim burada yazacaklarım, ben ve gözlemlediğim kadarıyla insanların tarzları , giydikleri, biraz nasıl yasadıkları, neler yaptıkları, alışveriş alışkanlıkları..vs.
Barcelona'nın tarzını tek kelime ile ozetle diyecek olursanız " rahat" kelimesi bu sehrin tarzını en iyi açıklayan kelime olur. Sehrin merkezinden 15 dk yürüyerek plaja ulaşmanız ve sehrin dışına doğru da başka plajların da olması, denizin insanların hayatındaki önemi, sıcak ve güneşli olması bu sehirde devamlı bir tatil beldesi havası estiriyor. Kızlarda genelde hakim olan görünüm "I've just come back from the beach" yani plajdan yeni geldim şekerim görünümü diyebilirim. Hafif ıslak rahat görünümlü saçlar, bronz ten, bikini üstüne giyilen bir sort, tshirt ya da elbiseyi, flip floplar veya düz rahat ayakkabılarla tamamlamak buranın olmazsa olmazları. Ne giyerseniz giyin kimse kimseye bakmıyor ve karışmıyor bunu tahmin etmek güç değil zaten. Hatta kızlar o kadar rahat ki kimse manikür ve pedikür yaptırmadan rahatça ne istiyorsa giyiyor, güzel görünüyor mu o tartısılır ama benim kırmızı ojeli yeni mani-pedili el ve özellikle ayaklarımın bayağı dikkat çektiğini söyleyebilirim sanırım birisinin bu sehirden olmadığını anlamanı en kolay yolu ayaklarına bakmak :)) Topuklu ayakkabı giyen cok az gördüm, olanlarda genelde dolgu topuk ya da espadril tipindeydi, zaten İspanya'nın espadrillerinin dünyaca meshur olduğunu belki sizlerde duymuşsunuzdur, ayakkabı konusunda biraz ileri olmalarına rağmen mağazalarda gördüklerim arasında pek beğendiğim ayakkabı olmadı. Hatta sevgili geçen sefer Barcelona'dan gelişinde 4 tane ayakkabı getirince, bu gezdiğimizde gördüğüm ayakkabılardan yola çıkarak sen bu ayakkabılar arasından nasıl bunları buldun bravo diye tebrik ettim kendisini, o da bu sene modellerde bir kısırlık olduğunu kabul etti. Erkeklerde ise yine rahatlık kelimesinin altını çizerek sıkça kısa ve kıvrık paça sortlar, atletler, parmak arası sandaletler ve bol bol sivri burunlu Keds tarzında ayakkabılar giydiklerini gördüm. Hem erkek hem de kızlardan örnekler çektim.İlgimi çeken başka bir şeyde Istanbul'da özellikle Nişantaşı civarında gördüğümüz o süper özenli, fönlü ve bakımlı, kollarında kocaman marka çantalarıyla dolaşan insanlardan burda hiç olmadığıydı veya ben yanlış yerlerde onları aramıştım, İstanbul giyim konusunda özen göstermek bakımından Barcelona'yı bir nevi geçti sayılır ama dediğim gibi sanırım onların umurunda değil.
Ben oraya giderken yönlendirmelerle pek şık ve rahatsız seyler getirmedim. Uçakta genelde üşüdüğüm için jean ile olaya başladım ve ilk fotoğrafı Barcelona'ya varır varmaz hava alanında çektik, malum sahıs daha havaalanından mı başlıyoruz diyerek bu tatilin fotoğraf yönünden zorlu gececeğinin sinyallerini verdi, oof acaip fotoğraflar çektim diyemicem, orada giydiğim bazı seyleri zaten görmüştünüz, diğerleriyle birlikte bugun ne giydim "Barcelona" bölümü olarak ayrı koymayı planlıyorum. Biri dolgu topuklu olmak üzere 4 adet ayakkabı, 2 si düz sandalet birisi babet, sort, rahat elbiseler doldurdu bavulumu. Otele yerleştikten sonra meshur Catalunya meydanından, Las Ramblas'ı ( Bizim İstiklal caddesi benzeri, turistik, trafiğe kapalı bir cadde) yürüyüp sahile vardık, orda bir barbekü partisine katıldık. Ben ilk kez insan içine çıkacağımızdan fazla göze batmayacak bişiler giydim, gladyatör sandaletler, tshirt ve sortum bana yetti. Sunulan yemekler süper olmasa da, ortam, muhabbet, insanlar, müzik, mojitolar, saraplar ve Cava ( Katalanların köpüklü sarabı ) yemek kimin umurunda dedirtti, partiye katılanların kıyafetlerinden bir kaç örnek çektim gene rahatlık anahtar kelimeydi.
Sonracıma, Barri Gotic denilen Las Ramblas'ın paralelindeki bölgeyi gezdik, burda yine mağazaların olduğu Av. del Portal l'Angel ve diğer daha kucuk sokaklar var. Sehrin mağazaları konusunda söyle diyebilirim, her 100 metrede bir Zara, Bershka ve Desiguel denilen Custo'ya tarz olarak benzeyen mağazalar zinciri var (Benim için fazla renkli), Mango ve Stradivarius, Custo da gördüklerim arasında ama diğerleri kadar yaygın değiller. Nerdeyse gördüğüm her Zara'ya girdim diyebilirim, amacım buraya gelirken yaptığım listede en başta olan ve daha once "
bunu, sunu ve onu da istiyorum" başlıklı yazımda yazdığım Zara siyah gladyatör sandaletleri bulmaktı ama ne mümkün hepsi tükenmişti, hatta bir kızda gördüm ama ne Zara ne de diğerlerinden bir alışveriş yapmanın pek de akıllıca olmayacağına karar verip buralarda pek zaman harcamadım, fiyatlar tabiki buradan biraz daha ucuzdu o kadar. Diğer mağazalar da genelde küçük tasarımcı butikleri, daha küçük markalardan olusuyordu, marka ve tasarım seyler her zaman olduğu gibi yine ücret olarak yüksekti.
Daha yüksek kalite de mağazalarda aynı bizde olduğu gibi bir caddede toplanmıştı, Chanel, Gucci, Cartier, Burberry,Loewe ( ki kendi markaları olduğu için sehre yayılmış daha çok mağazası vardı).. gibi mağazalar Passaig De Gracia caddesindeydi, pek çok güzel restoran ve otelde bu caddede yer alıyordu. Marc Jacobs, Chloé , Marni .. gibi mağazaları görmedim acaba onlar neredeydiler? Herkesin sevgilisi H&M'in ana mağazası da bu caddedeydi bir tane de Barri Gotic bölgesinde vardı ama daha ucuz olan Divided urunleri burda fazlaydı, şaşıracaksınız !! ama en çok alışverişi yine H&M'den yaptım. Alışveriş merkezi de pek azdı o da sehir merkezinden biraz daha uzak yerlerde konuşlanmıştı ama sehir içinde El Corte Ingles denilen Boyner veya YKM benzeri çok katlı ve içinde pek çok markayı barındıran mağazalar zincirini görmek mümkündü.
Biz buraya bir de Sonar denilen müzik, kültür, sanat festivaline de katılmaya gittik, inanın burada yapılan hiç bir festivale benzemiyor, o kadar çok ilgi, katılım var ki sasırıyorsunuz. 60 binden fazla kişiyi Türkiye'de maç dışında her hangi bir müzik aktivitesinde gören varsa bana söylesin, çünkü ben böyle bir şey görmedim. Sonar by Day' de gözlemlediğim insanların birazda universite ve modern sanatlar müzesinde olmasının da etkisiyle daha bir entellektüel olduğu ve giyindiği, gece de daha farklı bir insan grubu var, gece gezmekten hoşlanan daha gösterişli ve ilgi çekici giyinen ama ortak bir noktaları var ki herkes özgürce kendini ifade edecek sekilde giyiniyor. Burda da tüm dünya da olduğu gibi her cinste Wayfarer akımı almış başını yürümüş diyebilirim.
Alışveriş kısmına gelince; Barcelona Katedralinin orda kurulan pazardan eski takı, madalyon falan almaya çalıştım ama fiyatları çok fazlaydı sadece bakmakla yetindim. Vintage adına tek alışverişim Sonar by Day'e gittiğimizde Holala Plaza adında İbiza ve Paris'te de dükkanları bulunan bilinen bir vintage dukkanından 70 ler sonu 80ler basına ait olan bir yılan derisi baskılı bir clutch almak oldu. Aksesuarları ve kıyafetleri ayrı fotoğraflarda cektim, çok çok muhteşem şeyler aldım diyemem sanırım ama fena bir performansta sayılmaz. Son gün,şehirde tek bulunan Topshop mağazasına gidip, Kate Moss for Topshop koleksiyonuna son katılan mor ve kırmızı renklerde anvelop fırfırlı elbisenin peşine düştüm, kırmızısı kalmamıştı, moru vardı sonra da 85 euroma kıyamadım sanırım :) Aksesuar alışverişlerim; 1 adet kahverengi gladyatör sandalet ( Malum sahıs iyice romalı asker olduğumu belirtti), H&M'den 2 adet saç bandı , bilezikler ( onları koymayı unutmusum), çapraz da takılan kırmızı çanta, 1 adet siyah kemer biraz Sex and The City filminde Carrie'nin meşhur kemerine benziyor ama az, 3 adet sal,1 taç, Passaig de Gracia'daki bir pasajdan 3 adet yüzük.
Diğer alışverişlerime gelince, H&M den 3 elbise, 1 denim sort ( sonunda aradığım tipte ve boyda bişi buldum) , 1 blazer ceket, 2 etek, 1 parka, American Apparel'dan Olsen ikizlerinde de görülen gri ince sweatshirt.
Yeme içme kısmını yazmadım ama inanın herkesin keyfine, zevkine ve parasına göre yiyecek bir şeyler var ve sunumlar genelde muhteşem. Bizim balık pazarına benzeyen La Bouqeria'dan da çok etkilendik o meyvelerin tadı, sebzeler ve deniz ürünlerinin, sunumları bizi bitirdi. Gelgelelim et ve sarküteri ürünlerinin pek önemli olduğu Barcelona'da onların sunumu bizi bazen haaa-yııır durumuna getirmedi değil.
Bir notum da Sex and The City filmiyle ilgili, sehrin her yanına otobus duraklarına yayılmıs Sexo en Nuevo York afişleriyle gördük ki Barcelonalılar filmi 20 Haziran'dan itibaren seyrettiler, biz daha şanslıyız :))
5 gece 6 gün kaldım ama yaptıklarımı , yediklerimi, gittiğim yerleri tek tek yazmam mümkün değil, o yüzden merak ettiğiniz bir şey olursa sormaktan çekinmeyiniz :) Yazının ana fikri Barcelona'nın her insan evladının görmesi gereken bir yer olduğudur, fırsat bulursanız sakın kaçırmayın ben seneye aynı dönemde tekrar gitmek için elimden ne gelirse yapacağım :)