Merhaba! Bu satırları 2 haftadır İskoçya'da tatilde olup, neredeyse hiç laptop açmamanın verdiği panikle, St Andrews'daki Beanscene adlı kafeden yazıyorum. 2 hafta fazlasıyla uzun olduğu için, postlarım bir dahaki seyahatimize kadar devam edebilir, sizleri şimdiden uyarıyorum. Hadi bakalım başlıyoruz.
İlk durağımız olan Glasgow'a Amsterdam üzerinden gittik. Havaalanında yaklaşık 5 saat bekleme olunca, heykellerle fotoğraf çektirmek dahil pek çok saçmalığa zamanınınız oluyor.
Glasgow'da yine Grand Central Hotel'de kaldık. Varışımız geç olduğundan kısa bir tur sonrası akşam yemeğine geçtik. Restoran erkek arkadaşım tarafından seçilan Viva Brazil oldu. Bir et severi memnun edebilecek bir yer ancak kötü servisi ile sınıfta kaldı ve benim için hayır teşekkürler konumuna geçti.
Glasgow'da kaldığımız 2 gün boyunca, St Enoch meydanında kurulan yılbaşı marketinde biraz vakit geçirdik. İtalya, İspanya, Fransa ve İskoçya'dan lezzetler ve hediyelikler bulabileceğiniz bu yerde, soğuktan korunmanın yolunu" glühwein" (Almanların sıcak şarabı) larımızı yudumlamak olduğunu anladık.
İskoçya'yı sevme nedenlerinden biri olarak taze deniz ürünlerini bol bol yiyebilme imkanı olduğunu, her seyahatte koyduğum iştah açıcı yemek fotoğraflarından artık anladığnızı düşünüyorum. Bu kural yine değişmedi ve cuma gecesi olan 2. gecede akşam yemeği için benim seçtiğim Mussel Inn'e gittik. Otelle aynı sokakta olmasının yanı sıra, uygun fiyatlara, güzel yemek yiyebleceğimiz bir yer olduğunu görmek güzeldi.
Devamı gelecek, şimdi son küçük alışverişler için kendimi St Andrews sokaklarına atma zamanı.
Görüşmek üzere!