Barcelona'nın tarzını tek kelime ile ozetle diyecek olursanız " rahat" kelimesi bu sehrin tarzını en iyi açıklayan kelime olur. Sehrin merkezinden 15 dk yürüyerek plaja ulaşmanız ve sehrin dışına doğru da başka plajların da olması, denizin insanların hayatındaki önemi, sıcak ve güneşli olması bu sehirde devamlı bir tatil beldesi havası estiriyor. Kızlarda genelde hakim olan görünüm "I've just come back from the beach" yani plajdan yeni geldim şekerim görünümü diyebilirim. Hafif ıslak rahat görünümlü saçlar, bronz ten, bikini üstüne giyilen bir sort, tshirt ya da elbiseyi, flip floplar veya düz rahat ayakkabılarla tamamlamak buranın olmazsa olmazları. Ne giyerseniz giyin kimse kimseye bakmıyor ve karışmıyor bunu tahmin etmek güç değil zaten. Hatta kızlar o kadar rahat ki kimse manikür ve pedikür yaptırmadan rahatça ne istiyorsa giyiyor, güzel görünüyor mu o tartısılır ama benim kırmızı ojeli yeni mani-pedili el ve özellikle ayaklarımın bayağı dikkat çektiğini söyleyebilirim sanırım birisinin bu sehirden olmadığını anlamanı en kolay yolu ayaklarına bakmak :)) Topuklu ayakkabı giyen cok az gördüm, olanlarda genelde dolgu topuk ya da espadril tipindeydi, zaten İspanya'nın espadrillerinin dünyaca meshur olduğunu belki sizlerde duymuşsunuzdur, ayakkabı konusunda biraz ileri olmalarına rağmen mağazalarda gördüklerim arasında pek beğendiğim ayakkabı olmadı. Hatta sevgili geçen sefer Barcelona'dan gelişinde 4 tane ayakkabı getirince, bu gezdiğimizde gördüğüm ayakkabılardan yola çıkarak sen bu ayakkabılar arasından nasıl bunları buldun bravo diye tebrik ettim kendisini, o da bu sene modellerde bir kısırlık olduğunu kabul etti. Erkeklerde ise yine rahatlık kelimesinin altını çizerek sıkça kısa ve kıvrık paça sortlar, atletler, parmak arası sandaletler ve bol bol sivri burunlu Keds tarzında ayakkabılar giydiklerini gördüm. Hem erkek hem de kızlardan örnekler çektim.İlgimi çeken başka bir şeyde Istanbul'da özellikle Nişantaşı civarında gördüğümüz o süper özenli, fönlü ve bakımlı, kollarında kocaman marka çantalarıyla dolaşan insanlardan burda hiç olmadığıydı veya ben yanlış yerlerde onları aramıştım, İstanbul giyim konusunda özen göstermek bakımından Barcelona'yı bir nevi geçti sayılır ama dediğim gibi sanırım onların umurunda değil.
Biz buraya bir de Sonar denilen müzik, kültür, sanat festivaline de katılmaya gittik, inanın burada yapılan hiç bir festivale benzemiyor, o kadar çok ilgi, katılım var ki sasırıyorsunuz. 60 binden fazla kişiyi Türkiye'de maç dışında her hangi bir müzik aktivitesinde gören varsa bana söylesin, çünkü ben böyle bir şey görmedim. Sonar by Day' de gözlemlediğim insanların birazda universite ve modern sanatlar müzesinde olmasının da etkisiyle daha bir entellektüel olduğu ve giyindiği, gece de daha farklı bir insan grubu var, gece gezmekten hoşlanan daha gösterişli ve ilgi çekici giyinen ama ortak bir noktaları var ki herkes özgürce kendini ifade edecek sekilde giyiniyor. Burda da tüm dünya da olduğu gibi her cinste Wayfarer akımı almış başını yürümüş diyebilirim.
Alışveriş kısmına gelince; Barcelona Katedralinin orda kurulan pazardan eski takı, madalyon falan almaya çalıştım ama fiyatları çok fazlaydı sadece bakmakla yetindim. Vintage adına tek alışverişim Sonar by Day'e gittiğimizde Holala Plaza adında İbiza ve Paris'te de dükkanları bulunan bilinen bir vintage dukkanından 70 ler sonu 80ler basına ait olan bir yılan derisi baskılı bir clutch almak oldu. Aksesuarları ve kıyafetleri ayrı fotoğraflarda cektim, çok çok muhteşem şeyler aldım diyemem sanırım ama fena bir performansta sayılmaz. Son gün,şehirde tek bulunan Topshop mağazasına gidip, Kate Moss for Topshop koleksiyonuna son katılan mor ve kırmızı renklerde anvelop fırfırlı elbisenin peşine düştüm, kırmızısı kalmamıştı, moru vardı sonra da 85 euroma kıyamadım sanırım :) Aksesuar alışverişlerim; 1 adet kahverengi gladyatör sandalet ( Malum sahıs iyice romalı asker olduğumu belirtti), H&M'den 2 adet saç bandı , bilezikler ( onları koymayı unutmusum), çapraz da takılan kırmızı çanta, 1 adet siyah kemer biraz Sex and The City filminde Carrie'nin meşhur kemerine benziyor ama az, 3 adet sal,1 taç, Passaig de Gracia'daki bir pasajdan 3 adet yüzük.
Diğer alışverişlerime gelince, H&M den 3 elbise, 1 denim sort ( sonunda aradığım tipte ve boyda bişi buldum) , 1 blazer ceket, 2 etek, 1 parka, American Apparel'dan Olsen ikizlerinde de görülen gri ince sweatshirt.
Yeme içme kısmını yazmadım ama inanın herkesin keyfine, zevkine ve parasına göre yiyecek bir şeyler var ve sunumlar genelde muhteşem. Bizim balık pazarına benzeyen La Bouqeria'dan da çok etkilendik o meyvelerin tadı, sebzeler ve deniz ürünlerinin, sunumları bizi bitirdi. Gelgelelim et ve sarküteri ürünlerinin pek önemli olduğu Barcelona'da onların sunumu bizi bazen haaa-yııır durumuna getirmedi değil.
Bir notum da Sex and The City filmiyle ilgili, sehrin her yanına otobus duraklarına yayılmıs Sexo en Nuevo York afişleriyle gördük ki Barcelonalılar filmi 20 Haziran'dan itibaren seyrettiler, biz daha şanslıyız :))
5 gece 6 gün kaldım ama yaptıklarımı , yediklerimi, gittiğim yerleri tek tek yazmam mümkün değil, o yüzden merak ettiğiniz bir şey olursa sormaktan çekinmeyiniz :) Yazının ana fikri Barcelona'nın her insan evladının görmesi gereken bir yer olduğudur, fırsat bulursanız sakın kaçırmayın ben seneye aynı dönemde tekrar gitmek için elimden ne gelirse yapacağım :)