Kaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ekim 2011 Perşembe

Well I see red as well,when you see the colour of love, I see the colour of hell


Bir süredir görüşmeyen üç arkadaş sonunda geçen cuma buluşur. Biri New York'a, diğeri Viyana'ya, bendeniz de Kaş'a gittiğim için konuşacak konular birikmiştir. Herkes başından geçenleri, yeni anılarını diğerleriyle paylaşıp, hasret giderir. Havalar serinlediği için deri ceketlerin dolaptan çıkma vakti gelmiştir, bir de şu leopar çantama bir rakip çıksa dolabımda ?

3 friends finally met last week. One of them been to New York, the other was in Vienna and I was in Kas so there were a lot to talk. Everyone told about what they have been through and shared new memories with others. The weather was cooler so it was time for leather jackets. I wish there was another bag in my closet can compete with my leopard bag.





Deri ceket / Leather jacket: Zara
Gömlek/Shirt:??
Pantolon / Jeans: Kate Moss for Topshop
Çanta/Bag: Topshop
Botlar/Boots: Kurt Geiger
Kolye/Necklace: Alberta Ferretti
Yüzükler, Rings: H&M, Pull&Bear, Disney Couture




18 Ekim 2011 Salı

Bu bloga kış değil ama Kaş gelsin


Yazın ( afedersiniz ) eşekler gibi çalışıp pek tatil yapamayan  iki insanın, kış öncesi biraz enerji depolamak, biraz  son deniz ve  güneşin tadına varmak  için seçtiği  rotaydı Kaş. Her şey ayarlanmış hatta yolculuk için Suzuki Jeep bile kiralanmıştı. Maceracı! ama sorumluluk! sahibi  kişiliklerimizin sonucu olarak cumartesi gecesi neden dışarı çıkmıyoruz dedik. Lokal, Otto, Novo  derken, kadehler birbirini takip etti ve saat 03:30 sularında eve vardık. Saatler 05:15'e ayarlanmış ( Uçak pazar sabahı 07:35'te idi ) hatta bavulun bir kısmı sabaha tamamlanmak üzere bırakılmıştı . Sabah  uyandığımızda  saatin 07:00'yi gösterdiğini dehşetle farkettiğimizde, ben kahkahalar içinde ( Kanda dolaşan alkolün etkisiyle olsa gerek) bir sonraki uçağa yerlerimizi ayarlayıp online check-inlerimizi yaptım,sanırım üstteki havaalanı fotoğrafının flu çıkmasının sebeplerini az çok anlıyorsunuzdur :)).


Dalaman'a indiğimizde ağaçlara yerleri öptüren bir rüzgar vardı. Tam bizim jeep ne durumda sorusu aklımıza düşmüşken, yaklaşık 10 tane kışlık brandaları takılmış jeepi yan yana görüp durumu kurtarıdk diye rahatladık. O jeeplerin hiç birinin bize ait olmadığı söylendiğinde kendimizi birden komedi filminden sahnede gibi  hissettik çünkü bizim jeep tepesi hariç her yanı açık, 1960 model bir külüstürdü. O anda maceracı kişiliklerimize ufaktan bir selam çakıp, ellerinde başka araba olup olmadığını sorduk. Neyseki, dört yanı kapalı bir arabaya kendimizi atıp, vurduk Kaş yollarına. Yolda yağmur, kıyamet,  alabildiğine viraj 165 kmlik yol git git bitmiyor. 2,5 saatlik yol sonunda ( Bu şartlarda bizi bir de dört başı mamur! o jeeple hayal edin :)) otelimiz Nur Beach'e vardık.

Otele vardığımız ilk dakikalar, denize bakıp kendime bu hava hep böyle mi gidecek diyorum? Cevap evet :))


Nur Beach Hotel arkadaş çevremizden tescilli, o yüzden beklentilerimiz yüksek, otel güzel, özellikle manzaraya laf yok. Günler geçtikçe bu beklentilerimiz, personel sayesinde birer birer sekteye  uğruyor. Etrafta  çalışan herkes neredeyse 18 yaş altında, rahatlık güzel bir şey ama olay lakayıtlığa döndüğü zaman can sıkıcı oluyor. 13-14 yaşlarında iki çocuk size servis yapıyor, bir bakıyorsunuz yer paspaslıyor, bir bakıyorsunuz bavul taşıyorlar. Dillere destan mutfak ve bar da bize pek güven vermiyor, bir tek geldiğimiz gün öğle yemeğini otelde yiyoruz, burgerleri başarılı ama bu gerisi için yeterli olmuyor.


Hadi ordan!! :))



Tatili en iyi anlatan fotoğraflardan biri. Geç kaldığımız için güneş gözlüğümü unutmama bile hayıflanamadım çünkü 4 gün boyunca gözlüğe neredeyse hiç ihtiyacım olmadı.







İki günümüzün bir kaç saatini Büyük Çakıl Plajı'nda geçirdik, gördüğünüz gibi sadece kediler, köpekler ve biz vardık :)





Otel Kaş merkezine çok yakın olduğundan sıklıkla orada vakit geçirdik, aradığınız her şey orada. Temiz,düzenli ve  vakit geçirilesi bir yer.


Sabah bu manzaraya uyanmak her şeye rağmen güzeldi, bir ara havuza bile girdik, eh bu da bir şeydir.


Büyük Çakıl'da yiyip içebileceğiniz salaş 3-5 yer var, bunlardan ismini hatırlamadığım ama girişe yakın olanlardan bir tanesi oldukça egzantirik bir dekorasyona sahipti.




Cafe D'Ali, net, kahve,tatlı üçlüsü için iyi bir seçim. 

Havadan ümidi kesince düşündüğümüz tekne gezilerini de gerçekleştiremedik, bazen internet dünyasına daldık.  Kasabian'ın yeni albümünü dinledik ( Favorim hala Days are forgotten ve Acid Turkish Bath), ben onlar ve John Galliano hakkında uzun süredir okuyamadığım uzun uzun yazıları okudum, bitirdim. 


Dalmayı seviyorsanız Kaş aradığınız yer.



Kaş'tan ayrılmamıza 2 saat kala güneş yüzünü gösterdi, biz de hemen attık kendimizi serin sulara. Artık oradan mutlu ayrılabilirdik ama  keşke bu vakitlerden daha fazla yaşayabilseydik.



Bitirmeden yemek için tavsiyelere gelelim; iki kere Bi Lokma'ya gittik zeytinyağlılar sıradan, mantı ve Hünkar Beğendi yıkılır. Meydan'daki Calamar'dan kaçının, dolu olması sizi yanıltmasın, bir şeyler içebilirsiniz belki ama yemek ve personel tatmin edici değil. Servis ve yemek açısından en memnun ayrıldığımız yer Mercan Restaurant oldu, mutlaka orada bir akşam balık yiyin.  Yağmur yüzünden günlerce kapalı olan Bahçe Restoran'da yola çıkmadan önce son yemeğimizi yedik. Mezeler salatalar lezzetli ama neden bizi kebap yemeye zorladıklarına bir anlam veremedik. Bahçe'nin ortamı huzurlu bir 70'li yıllardan fırlamış gibi. Bar olarak da en ilginç bulup, eğlendiğimiz,  Barcelona oldu, orada bir şeyler için derim.


Tabi ki rotarsız THY uçuşu olmaz, kimisi banklarda uyurken, kimisi fotoğraflarını çekiyordu :) .

Tatilimiz istediğimiz hava şartlarında geçmese de, güzeldi , denenecek bir sürü mekan ve aktiviteyle beraber Kaş gelecek için  tatil listemizde süphesiz tekrar yerini alacak.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...