10 Şubat 2008 Pazar

Deja vu!!



Bu kelime bu haftasonu bir magazin dergisinde gördüğüm resim karşısında hissetiğimin tam karşılığı. Biz celebrityler diye başlayan cümleler kuran, uzun süredir 2004-2005 yıllarından itibaren Sienna Miller'ın gönlümüze taht kurarak hepimize ilham vermesine ve dünya stil radarına çıkmamak üzere girmesine sebep olan "boho chic" akımını inceden inceye taklit edip, kendini orjinal bir stil ikonu sanan Tuba Ünsal bu işi iyice resmileştirip, Sienna Miller'ın 2007 yılı ocak ayında Factory Girl filminin NYC galasından sonraki partiye giydiği siyah şortlu cesur kombinasyonu yaklaşık 1 yıl sonra, sanırım hiç birimizin görmediğini varsayarak (Aradığı şortu ancak bulabildi sanırım) ülkemiz sokaklarında uygulamayı başarmıştır. Miller'ın vintage üst, 2005 sonbahar - kış sezonuna ait Louis Vuitton botlar ve deri ceketle tamamladığı bu kıyafeti,Tuba da tesadüftür ki yine opak siyah çoraplar, yakası ve kolları kürk detaylı bir ceketle ve yazlık sandaletlerle kombinlemiş. Sienna Miller'ın, 60'lı yıllarda Andy Warhol'un ilham perisi Edie Sedgwick'i canlandırdığı ve biraz şov amaçlı olduğu halde ( Filmi seyrettiyseniz Edie'nin tarzının bu kıyafetle örtüştüğünü görmüşsünüzdür), bu taşınması zor kıyafetle sınırları zorlamış, pantolonunu evde unutmuş, Bridget Jones'un donuyla dışarı çıkmış eleştirilerine maruz kalmıştır. Tuba ise aynı üstte gördüğünüz kötü resim (tüm aramalarıma rağmen, düzgün bir foto bulamadım) gibi kötü bir taklit olmaktan öteye gidememektedir, cadının ona tavsiyesi ise bir an önce taklit etmeyi bırakıp kendi tarzını bulmasıdır. Hepinize iyi geceler :)

8 Şubat 2008 Cuma

Moda Cadısı Maximum'da :o)

Biraz önce fashion out style in adlı blogu okurken, kendi bloguna ilişkin maximum kartın sitesinde çıkan yazıdan bahsediyordu, linke bir tıkladım ne göreyim, aynı yazıda benden de bahsediyorlarmış hahahhhahha :)) Bu haber sürpriz oldu ve yüzüme kocaman bir gülücük kondurdu. Alt başlığı değiştirmiş olsam da, işe yarar bir kaynak olarak görülmek güzelmiş :))
http://www.maximum.com.tr/maksimum_yasam/article.asp?lngArticleID=803

Küçük New York




Bir süredir yazamıyorum, notlar alıyorum ama yazamıyorum. Bugunlerde havaların soğukluğuna rağmen özellikle Nişantaşı'nda soğuğa aldırmadan, açık ayakkabılarla dolaşan hem cinslerimi görüyorum ve kendilerine şapka çıkarıyorum. Yoksa artık biz de New York ve Londra'da olduğu gibi başkalarının ne dediğine aldırmadan, içimizden geldiği gibi mi giyinmeye başlıyoruz ?

4 Şubat 2008 Pazartesi

Hayatımız alışveriş merkezi: Astoria

İstanbul'a her hafta yeni bir alışveriş merkezi açılıyor ve ben de her hafta denetçi gibi bu alışveriş merkezlerini gezip, yazı yazıyorum :) Blogun ismini belki alışveriş merkezi cadısı olarak değiştirmek daha anlamlı olur :p

Bu hafta Esentepe'de yeni açılan Astoria alışveriş merkezine gittim. Herry, De facto, Lacoste, Network, Pretty Fit, Brandroom.. vb gibi, çeşitli fiyat kategorilerinde mağazaların bir arada bulunduğu, tasarımı ve mağazalarıyla yine ben de pek iz bırakmayan, City's Nişantaşı ile benzerlikler gösteren ve ilginçtir ki yine indirimle açılan diğer bir mekan. Bu mağazalar içinde, en çok zamanı içindeki binlerce çeşidi ve yüzlerce LCD televizyonla sizi aptallaştıran Electro World'de harcadık ve alışveriş yaptık. Genelde bulunduğu muhit itibari ile iş çevrelerine hitap etmesi düşünülen, bu alışveriş merkezinde benim sadece 3 dükkan ilgimi çekiyor: Sephora, Aldo( henüz yapım aşamasındalar) ve Charles & Keith. İlk iki mağaza zaten İstanbul'da Nişantaşı, Taksim ve İstinye Park şubeleriyle daha önce bizimle tanışmışlardı, Charles & Keith ise yurtdışında ayakkabı fiyatlarının 25 doları aşmadığı, trendy ama ucuz ayakkabılar satan bir marka olduğundan, burada bu fiyatlara ne kadar yaklaşılacağını görmek açısından ziyaret etmem gereken mağazaların başındaydı. 25 dolar olmasa da babetler ve düz ayakkabılar 70-80, platform ayakkabılar ve botlar 80-90, çizmeler de 100-120 tl lik fiyatlarıyla uygundu diyebilirim.

Henüz yemek katında çalışmalar devam ederken, tavan yüksekliği ile sizi saşırtan Kanyon alışveriş merkezinden tanıdığımız Kitchenette faaliyetteydi, ancak aç olmadığımız için bu seferlik es geçtik.

Alışveriş merkezleri söz konusu olur da tezatlar olmaz mı, burada da tabiki bizi hayrete düşüren bir olay yaşadık. Merkezin ortasında masa ve 2 adet mikrofon ve bangır bangır disco partizani çaldığını görünce birilerinin konusacağını anlayıp, gezerken söyle bir aşağıya baktık , Pakize Suda ve Müge Anlı, karşılarında Seda Sayan tarzı sabah programlarında görebileceğiniz bir kitle ve gündemdeki malum tartışmanın diğer tarafı olan kitle hep beraber bir ağız dalaşındalar. Yine lüks olmak gibi bir iddianın gözümüze sokulduğu , yukarda rezidansların milyon dolarlardan satıldığı böyle bir yerde bu manzara ile karşılaşmak bize sadece Türkiye'de!! durumlarını bir kez daha yaşattı.

Maksimum 35-40 dakika arası kaldığımız bu alışveriş merkezi de bana yine bir tat vermedi anlayacağınız. Alışveriş merkezi savaşlarının iyice kızıştığı zamanımızda, hangi alışveriş merkezinin, fark yaratıp kalıcı olacağı, sizde gitme hissi uyandıracağı ve hangilerinin hastane, okul, otel.. vs gibi başka mekanlara dönüşeceğinin sonucunu merakla beklemekteyim.

1 Şubat 2008 Cuma

Moda Cadısı nyc2ist.com'da!!!!

Cadınız artık globalleşiyor sekerler :))) . Bundan böyle moda ve trendler hakkındaki yazılarımı http://www.nyc2ist.com/ adlı siteden de takip edebilirsiniz. İlk yazımızın başlığı "Çiçek Bahçelerinin Dayanılmaz Hafifliği", 2008 ilkbahar-yaz koleksiyonlarını etkisi altına alan çiçek desenleri ve bunların kullanımı hakkında, yazının devamı da işte burda :http://www.nyc2ist.com/content/view/510/145/
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...