27 Kasım 2007 Salı

Peşmelba :)



Mango magazalarına eskiden daha fazla ugrar ve alısveris yapardım, sonra Zara ve digerleri acıldı, Mango'nun koleksiyonları da tasarım ve kalite olarak kotulesince ilgimi cekmez oldu pek. Onlarda bu durumu farketmiş olacak ki, gecen Nisan'dan beri kendilerine ait giyim markaları olan model/aktris Milla Jovovich ve Carmen Hawk'dan destek aldılar. Yaz koleksiyonu yine beni pek tatmin etmemisti ama bu kıs gelen gece koleksiyonundan seftali tonlarında, ucusan, tiril tiril elbise ilgimi cekmeyi basardı. Önceleri kendisiyle pek ilgilenmedim, zira çok fazla dugun, acılıs ve kokteyle katılan bir insan degilimdir, para ödeyip dolabımda yatmasını istemem. ( Gerci elbisenin fiyatı 109,00 tl, benzerlerine oranla ucuz bile denebilir) Neyse, bir gun elbiseyi resimde Diane Kruger'ın kullandığı sekilde gorunce elbiseye ilgim daha bir arttı, kıs sezonunda opak corap ve sal ile tamamlayacagınız elbise yaz sezonunda yuksek topuklu sandaletler ve hafif bronz bir tenle ( biliyorum biliyorum gunes zararlı, ben de pek cıkmıyorum zaten, sadece hayal ediyorum) pek hos olabilirdi. Sadece merakımı gidermek icin, gecen haftasonu Kanyon Mango magazasında kendisine sans verip denemeye karar verdim. Kucuk bedeni kalmamıstı, satıs gorevlisi arkadasın kalıbı kucuk uyarısıyla medium u denedim, sonuc olumsuzdu dolayısıyla tam olarak nasıl durduguna dair bir sonuc elde edemeden oradan ayrıldım, diğer magazalarda sansımı denemeye karar verdim. Elbisenin iki kucuk kusurunu yazmadan edemeyeceğim, biri boyundan baglanan askıların materyali, digeri de % 100 polyester olması, uygun fiyatın sebebi için yeterince acıklayıcı sanırım, yine de fiyatına oranla durusu takdire değer. Eger yılbasında partide giymek için bir elbise arıyorsanız, katılacagınız bir dugun varsa bu elbiseye de bir goz atın, Mango'dan aldıgınız bir elbiseyi baskasında gorme olasılıgınız yuksek olsa da, daha sonrası icin kullanacaksanız sorun olmayacaktır. Elbiseyi deneme sansım olursa yine yazacagım, hatta kalırsa indirimde almayı da dusunebilirim.
Dip not: Kanyon demişken haftasonu Sıpsevdi ( The Heartbreak Kid) adlı filme gittik. Ben Stiller ve Michelle Monaghan'ın bas rollerde oldugu bu romantik komedi, bize eglenceli bir kac saat gecirtti, fazla bir sey beklemediginiz takdirde onerilir :)

26 Kasım 2007 Pazartesi

Bu bu nedir bu??



Sayfamda ele almak istediğim ana baslıklardan birisi daha önce de bahsettigim üzere, kamuoyunun tanıdığı, yerli/yabancı "ünlü" baslıgı altında ele alabilecegimiz kişilerin, kendilerine özgü stillerini de icerecek. Bu tarzlar hakkında fikir beyan ederken, her yerde gordugunuz o toz pembe yorumlara her zaman rastlamayacagınızı tekrar belirtmek isterim.

Dun evde pazar keyfi yaparken Gunaydın ekinde gordugum bir resim ve yazı, beni su an bulundugum kacınılmaz duruma getirmis bulunuyor. Life + adlı kösenin yazarı aynı zamanda moda polisi baslıgı altında o hafta kendince sık gordugu kisi hakkında yorumlarda bulunuyor, bu haftanın konugu da benim genelde fiziksel olarak beğendigim Begum Sen'e ait. İsmini iyi kötü duydugunuzu varsayarak, sizlere giyinirken ne yapmamanız!! gerektigi konusunda nacizane yorumlarda bulunacagım. Kendisi genel olarak Roberto Cavalli ve Dolce & Gabbana cizgisinde bir stile sahip; hayvan desenleri, şatafatlı kıyafetler, kürk, işlemeli elbiseler.. gardrobunda önemli bir yer tutuyor. Resme ilk baktığımızda gozumuzu alan bir parlaklıkla karsılasıyoruz, her parça ayrı telden bir parıltıya sahip. Ayrı ayrı ele alırsak; bronz Dolce & Gabbana trençkot iddialı bir yapıda, sade bir kıyafetin üstüne giyildiğinde kıyafeti farklılaştıracak bir parça, benim tarzım olmasa da giyilebilecek imza bir parça. Simdi siz bu kendi başına buyruk, göz alıcı parçayı, yine gumus- bronz parlak bir kemer ve Miu Miu gumus parlak botlarla tamamlarsanız ortaya işte bu facia görüntü çıkıyor. Botların yuvarlak burnunu ve düz olmasını sevdim, yine daha sade tercihlerle kombinlendiğinde kıyafete hareket katabilecek karaktere sahip, tüm bunlara rağmen bu kadar birbirinden farklı parlak tonlarda, "ben burdayım" diyen parçanın aynı anda bir araya gelmesi gözümüzü yormaktan başka bir şeye yaramıyor, hepsi bu parlaklık denizinde, değerini bulamadan kaybolup gidiyor. Bu kadar parlaklık size hala yetmediyse, bu kıyafetin bir de içi var ki başka bir alem :) Alttan görebildiğimiz Kate Moss'un Glastonbury müzik festivalinde Alexander McQueen siyah çizmelerle kombinlediğine benzer siyah pvc tayt bize bu kadarı da olamaz dedirtiyor ama oluyormuş. ( Bu kadar parlak kelimesi gecen bir yazı yazabileceğimi hiç düşünmemiştim ama bu kıyafeti başka bir kelimeyle tanımlamak imkansız :) )

Son bir notumda köse yazarına; yazısından gordugumuz uzere, ülkemizde hala marka giyinmenin stil sahibi olmakla es değer tutulması, bizim daha çok yol kat etmemiz gerektiğinin en güzel kanıtı. Bu yazıyı burda bitirirken, dünyada sadece marka giyinen ve paranın alabileceği en pahalı parçalara sahip olan Victoria Beckham sizce neden en rüküşler listesinde? sorusunu oncelikle kose yazarımıza sonra hepinize sorup, herkese ev odevi veriyorum :)

Bugün ne giydim?


Uzun bir aradan sonra herkese selamlar :) Güneşin azıcık görünmesi içimden renkli giyinmeyi getirdi, su saat itibarı ile güneşten eser kalmasa da, günün seçimleri baki kaldı :



  • Diesel koyu yıkama, boru paça denim pantolon

  • Topshop grafik desenli üst

  • Mango pembe minik hırka

  • Pretty Fit açık kahve yuvarlak burunlu çizme

  • BCBG Max Azria çanta

  • Accessorize mor taşlı, sallantılı küpe

17 Kasım 2007 Cumartesi

İstinye Park'ta bir cadı

Yaklaşık 1,5 aydır açık bulunan İstinye Park'a artık daha fazla kayıtsız kalamayarak bu cumartesi gitmiş bulunuyoruz. İstinye Park öyle sanıldığı gibi İstinye'de sayılmaz aslında, daha çok Maslak'ta diyebiliriz. Cumartesi olmasına rağmen trafik fazla yok, taki İstinye Park'ın otoparkına yaklaşana dek. Yol boyunca sanki bir şantiyede ilerliyormuşsunuz gibi çeşitli kum yığınları arasından, çamurlu yollardan gidiyorsunuz. 10 dakikada falan otoparka giriyoruz ama o kadar dolu ki, park edebilmemiz yaklaşık 15-20 dakikamızı alıyor, neyse ki yönlendirmeler Kanyon otoparkından çok daha iyi. İçeri adım attığımızda diyebileceğim yegane şey büyük olduğu, alt katta genelde ev ile alakalı bir şeyler satan dükkanlar var, Koleksiyon, Esse, Linens gibi.. bu katta bir de pazarımsı bir bölüm var ki, görüntüsü şahane, her şeyi bulabileceğiniz manavlar, Mısır çarsısı tadında baharat, sünger, kurutulmuş sebzeler satan dükkanlar, balıkçı ve balık restoranı ( İnsanların mideye indirdikleri balıklarda gözüm kalmadı değil ama masanın boşalmasını beklemeyecek kadar gururluyum ve aç değilim :) ) Neyse bir üst kata çıktık burada çeşitli spor mağazaları ( Dünyada pek çok spor ayakkabı markasını bünyesinde bulunduran Foot Locker'ın ilk mağazası, Adidas, Puma, Nike), çocuk mağazaları, hamile giyim mağazaları ve yiyecek katı bulunuyor. Mağazaları şöyle bir dolaşıyoruz, Nike'ın tekstil ürünlerini pahalı bulup, Adidas'ta bir tshirt, Top Ten Sleek serisinden çiçek baskılı bir ayakkabı ve Stella Mccartney Koleksiyonu'ndan 1-2 parça bir şey beğeniyoruz.

Yiyecek katında durum fena, masalarda insanlar üst üste Cevahir Alışveriş Merkezinden farkı yok, yemek yemek bir işkence olabilirin ilk sinyallerini alıyoruz, neyse ki şimdilik aç değiliz. İlerlemeye devam, diğer 2 katta Bershka, Zara, Mango, Accessorize,Yargıcı.. vs gibi bildik mağazalar ki bunların hiç birine girmiyoruz, bunun dışında Aldo, Sephora ( Merakla beklediğim çok markalı kozmetik mağazası ), Gap.. gibi yeni mağazalara dalıp merakımızı gideriyoruz. Aldo'nun Nişantaşı ve Beyoğlu mağazalarına gitmiş biri olarak, burada bazı ayakkabıların (özellikle reklamlarında görünen metalik renkli, önü açık ayakkabının fiyatının yaklaşık 600 tl olduğunu görünce) normalde Amerika'da ortalama fiyat kategorisinde trendy ayakkabılar sattığı göz önüne alınarak, fahiş fiyatlı olduğunu olduğuna karar verip, bazı aksesuarları beğeniyoruz. Uzun süredir gelmesini beklediğim Sephora yeni markaları literatürümüze katması, uygun fiyatlı kendi makyaj ürünleri, rengarenk reyonları ve peşinizde dolaşıp sizi sıkmayan satış görevlileriyle bizden tam not alıyor, istediğiniz gibi markaları tecrübe edebiliyorsunuz, tam sevdiğimiz gibi . Gap diğer katlarda Gap kids ve Baby Gap mağazalarının da ayrı olmasınında etkisiyle gözümüze biraz küçük görünüyor, yurtdışında da çeşitli koleksiyonlarıyla tecrübe ettiğimiz Gap bu mağazasında genelde basic dediğimiz temel koleksiyonuyla bize merhaba diyor, genel olarak yurtdışına kıyasla azıcık pahalı bulduğumuz Gap'te iş ve günlük hayatımız için kullanılabilecek kazaklar, gömlekler ( 80-90 tl), pantolonlar, penye uzun ve kısa kollu üstler (40-50 tl), jeanlerle ( 110 tl civarı) alışveriş yapılabilecek mağazalardan biri oluyor. Arkadaşlarımın karnı acıktığı için, Juke Box adlı bir yerde tıkış tıkış yemek katı sıkıntısından kurtulup bir şeyler yiyoruz , yemekler sıradan, zaten yemeğe çok vakit ayırmak istemiyoruz, servis hızlı ama devamlı bir şeyleri yanlış yapıyorlar, neyse daha önemli bölümlere doğru yöneliyrouz. 4. katta biraz daha üst kategori mağaza ve restoranları görüyorsunuz, Go Mongo, Mezzaluna, Max & Co., Max Mara, DKNY New York, Vario, Furla, Molu.. gibi mağazalara şöyle bir göz atıyoruz. Beymen'de zaman harcıyoruz, Christian Louboutin koleksiyonu başta olmak üzere, ayakkabı ve çanta koleksiyonları muhteşem ve pahalı, istediğimiz modelleri belirleyip indirimin gelmesini beklemeye karar veriyoruz. Buradan en merak ettiğim bölüm olan ve bu iç mekandan tamamen ayrı bulunan Bottega Veneta, Jimmy Choo, Chloé, Gucci, Moschino, Dior, Etro, Louis Vuitton.. gibi mağazaların bulunduğu dışarıki bölüme geçiyoruz. Burada kullanabileceğiniz vale servisi var ve içerideki halkla!!

Muhatap olmadan alışverişinizi yapıp, mutlu bir şekilde evinizin yolunu tutabiliyorsunuz, oradan alışveriş yapabiliyorsanız zaten mutlu olmamanız için pek sebep olamayacağını var sayıyorum :) Neyse, bu markaların ilk mağzalarına da göz attıktan sonra İstinye Park turumuzu tamamlayarak evimizin yolunu tutuyoruz. Sonuç olarak, biraz daha iyileşmesini umduğumuz İstinye Park, tekrar gelinesi bir yer olarak diğer alışveriş merkezleri içersinde bir anda sıyrılıyor, yalnız nasıl hızla bir tüketim toplumu haline geldiğimizin en güzel örneklerinden biri olduğunu kanıtlıyor, haftaiçi bir gün tekrar tecrübe etmek üzere arkadaşlarımla sözleşiyoruz.

15 Kasım 2007 Perşembe

Şalım olmadan asla!!!


Son günlerde Hollywood dünyası ünlüleri hava nasıl olursa olsun, boyunlarına kocaman, çeşitli baskı ve desenlerdeki ( geometrik desenli grafik baskılı olanlar ve hayvan desenli olanlar , özellikle leopar deseni şiddetle tavsiye edilir) şallarını dolamadan sokağa adım atmaz oldular. Benim de severek uyguladığım bu trend, ister bir t-shirt, ister bir ceket, ister bir kazak artık ne isterseniz üzerine atılan farklı renk ve desenlerdeki şalla kıyafetleri hareketlendirmek ve bir karakter katmak için birebir. Fotoğraflarda çeşitli sekillerde uygulamasını gördüğünüz bu trend Sarah Jessica Parker'ın Louis Vuitton leopar desenli şalı gibi gündüz kullanılabilirken, Kate Bosworth'un bir davette kullandığı Etro marka şalı gibi gecelerde de uygulanabiliyor. Gap, H&M,Yargıcı, Mango,Accessorize.... gibi mağazalarda çeşitlerini bulabileceğiniz bu tarz şallara genelde pek çok yerde rastlanabiliyor. Siz de, bu herkes tarafından uygulanabilen ve kolayca tarzınızda bir fark yaratacak bu trendi mutlaka deneyin.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...